10 Kas 2013

Bulut ve umutcuk




Gezi Parkı Direnişinin Mimari Ölçeği 
XXI Temmuz/Agustos 2013  
https://issuu.com/xxi_dergi/docs/xxi_temagu13

Gezi Parkı direnişinin alt üst ettiği birçok tanım var. Direniş öncesinde çok rahatlıkla kullandığımız birçok tanım ve genellemeyi artık yeniden ele almak durumundayız. Direniş ile birlikte mimari söylem içinde yer alan “Kamusal Alan” tanımı da  benzer bir dönüşüm geçirdi. Direniş öncesi ortamda yapılmaya çalışılan her kamusal alan tanımı aslında asla gerçek olarak yaşanmamış bir deneyimi varsayma çabası imiş. 

Mimari projelerimizde üzerine en heyecanlı fikirleri ürettiğimiz, hakkında tezler yazdığımız  kamusal alan, donmuş bir temsil alanı olmaktan çıkıp planlanmamış, projelendirilmemiş, anlık ortak bir deneyimle yaşanan ve asla temsili hale getiremeyeceğimiz bir his olarak belirdi. Ve biz şimdi alışık olduğumuz temsil araçları ile bir türlü görünür hale getiremediğimiz bu his ile ne yapacağımız bilemiyoruz.

Birçok video, çizim, görsel tanımlama ve kaydetme çabası ile bir türlü temsil edemediğimiz bu his mimarlar için birtür eksiklik hissini de beraberinde getirdi. Direniş içinde yaşanan, yaşandıkça yeni deneyimleri kendi içinde doğuran  kamusal deneyim  mimarlar  için de coşkulu bir deneyim idi fakat  alışkın olduğumuz  temsil alanları içinden ele alındığında ise yaşattığı eksiklik hissi ile tuhaf bir çelişkiye neden oldu.Herşey dilimizin ucunda ama ne söyleniyor, ne yutuluyor…

Mesleki alışkanlıklarımıza ve tanımlama sistemlerimize başvursak da hepsi geçersiz. Belki bu deneyim birçok tez, birçok proje doğuracak ama “aslı” sadece bu deneyimi yaşayanların ortak belleğinde kalacak.  Biliyoruz ki bu deneyim ne mimari bir projenin sonucu olabilirdi ne de bir mimari projede sabitlenebilecek. 

Daha da tuhaf olanı kendi uzmanlık alanımız içinde gördüğümüz kamusal alan bizim dışımızda ve öngörülmeden yaşandığında da bizler mimar olarak bu deneyim içinde varlık gösteremedik.   Mimarların direnişin başlangıcında oynadığı rol önemli olmakla birlikte, direnişin deneyimindeki varlıkları resmi itirazlarının ve  bildirilerinin ötesine geçemedi. Bu süreçte, kamusal alan içinde en belirgin mimari üretimler ise mimar olmayanlar tarafından gerçekleştirildi. Ve bu örneklerin çoğu, projelendirilmeden ve temsil araçları ile temsil edilme aşamalarına tabi tutulmadan, o anda, o zaman içinde inşa edildi ve o anda deneyimlendi.  Sadece temsili proje ölçeğindeki bir deneyim alanı içine hapsolmuş olan bizlerin ilk aklına gelen ise önümüzde duran bir taşı diğer bir taşın üstüne koymak değil projeler üzerinden konuşmakdı.



Bu noktada akla şu soru geliyor; “mimari proje ölçeği” dışında, birebir sokakta deneyimleyebildiğimiz ve gerçekleştirebileceğimiz bir mimarlık hangi ölçekte, ne tür ilişkilerle, nasıl varolabilir?

Hiç yorum yok: