Novalis 1795-1796'da Fichte'nin felsefesi üzerine kaleme aldığı ve Fitchte-Studien adıyla bilinen defterlerinde geliştirmiştir.
Bu sav a göre öznellik kuramındaki temelcilik bir hayaldir. Novalis, özne ile nesne arasındaki ayrımın kaynağındaki nihai temelle bilişsel temasın mümkün olmadığı sonucuna varır. Bu nokta da Fichte'nin tutarsızlığını ortaya atar. Fitchte, söz konusu zeminin "zihinsel sezgi" (intellektuelle Anschaung) dediği eylem aracılığıyla kavranabilir olduğunu ve bu eylemle oluşturulduğunu varsayar. Fakat Ben'in kendisine dair dolayımsız, düşünseme öncesi bilinci olması gereken bu zihinsel sezgi kavramına, Ben'in bilen öz-ilişkisi fikrini de dahil eder. Fichte'nin arzu ettiği düşünseme öncesi, bilinçli dolayımsızlık imkansızdır.
Öznelliğin nihai zeminine bilişsel olarak erişmenin imkansızlığı, Novalis'i bu zeminin varlığından kuşku duymaya sevk ETMEZ!, tıpkı Kant'ı da böyle bir kuşkuya düşürmediği gibi.. Novalis bu imkansızlık karşısında, Hegel gibi bu Mutlak'a nüfuz edebilecek, düşünsemeli olmayıp kavramsal olan özel bir düşünce formu tasarlamanın cazibesine de kapılmaz. O ifade edilemez (das Unsagbare), söylenemez olan fikrinin, deneyim imkanının anlatılmasında hayati bir rolü olduğunda ısrar ederek, Mutlak'ın yüceliğine izin verir. aLINTI: Fitchte-Studien 1: 16/NS 2:114( Bu kitap ingilizceye çevrilmemiş ama Cambridge Texts in The History of Philosophy dizisinde yer alacakmıs. Jane Kneller çevirisiyle.
Koşulsuz olana ulaşmak için elimizde olmadan çırpınıp dururuz, ama bütün umabileceğimiz, onun koşullandığını keşfetmektir.
Alıntı: Blüthenstaub 1, NS 2:413/PW S:23?
(Sanatta ve Edebiyatta Eleştiri, sanat-hayat 18, W. Benjamin, sunus Fred Rush, s: 33-34)
Tüketmek Zorunda Olduğum Enerji Fazlalığı İşlemek İstediğim Günahlar Kısaca deryada deryalıklar!
24 Nis 2011
Kant'ın sanat eserlerinin yapısına ve içeriğine dair görüşleri, romantizmde, dolayısıyla Benjamin'de çok önemli yer tutar. Bu görüşler Kant'ın sanat üretimiyle ilgili genel görüşlerinin, yani deha kuramının oluşturduğu daha geniş bağlamın parçasıdır.
Kant' a göre DEHA, "estetik fikirler" dediği şeyleri yaratan yetidir. Ussal fikirler gibi, estetik fikirler de duyusal deneyimin ötesindeki bir bütünlüğü temsil etmeye çalışır. Fakat ussal fikirlerden farklı olarak estetik fikirler duyusal form altında tikelleşir ve somutlaşır.
Bir estetik fikir, belirli kavramlar altında tamamen kapsanması mümkün olmayan çok katmanlı bir SEZGİ dir.
Estetik fikirler kavramları resmederler, ama katmanlı bir sezginin tikel kavramlar altında nasıl yorumlanacağını yönetmezler. Estetik fikirler bir eserin yapısında Kant'ın "estetik sıfatlar" dediği şey sayesinde mevcuttur.
(Critique of the power of judgment, çev. ve ed. P. Guyer ve E. Matthews Cambridge ve Newyork, Cmbridge University Press, 2000)
Sanat ve Edebiyatta eleştiri, W. Bejamin, sunuş: Jena Romantizmi ve Benjamin'in Eleştirel Epistemolojisi, Fred Rushs s: 31
Kant' a göre DEHA, "estetik fikirler" dediği şeyleri yaratan yetidir. Ussal fikirler gibi, estetik fikirler de duyusal deneyimin ötesindeki bir bütünlüğü temsil etmeye çalışır. Fakat ussal fikirlerden farklı olarak estetik fikirler duyusal form altında tikelleşir ve somutlaşır.
Bir estetik fikir, belirli kavramlar altında tamamen kapsanması mümkün olmayan çok katmanlı bir SEZGİ dir.
Estetik fikirler kavramları resmederler, ama katmanlı bir sezginin tikel kavramlar altında nasıl yorumlanacağını yönetmezler. Estetik fikirler bir eserin yapısında Kant'ın "estetik sıfatlar" dediği şey sayesinde mevcuttur.
(Critique of the power of judgment, çev. ve ed. P. Guyer ve E. Matthews Cambridge ve Newyork, Cmbridge University Press, 2000)
Sanat ve Edebiyatta eleştiri, W. Bejamin, sunuş: Jena Romantizmi ve Benjamin'in Eleştirel Epistemolojisi, Fred Rushs s: 31
Etiketler:
Art(Sanat),
Benjamin W.,
Kant,
Romantzim,
sezgi(intuition)
Tear : yırtılma fiil hali, isim hali gözyaşı.
yani ağlamak yırtılmak aslında!
yani ağlamak yırtılmak aslında!
"Erken romantizmde esas mesele din ve tarihtir. Romantizmin geç safhalarının tamamıyla kıyaslandığında, erken romantizmin sonsuz derinliği ve güzelliği, tarihsel ve dinsel olgulara bu iki alanın içsel bağından ötürü başvurmak yerine, bu yüksek alanı, her ikisinin kesişmesi gereken kendi düşüncesinde ve hayatında üretmeye çalışmasından kaynaklanır. Bu çabadan, din değil, dinden yoksun olan ve dine öykünen herşeyin kül olup gittiği bir atmosfer doğmuştur. ...
Romantizm, Hiç kuşkusuz, bir kez daha geleneği kurtaran en son harekettir. Bu dönemdeki ve alandaki olgunlaşmamış girişimleri, tüm insanlığa yolundan sapmadan akması gereken geleneğin bütün gizli kaynaklarının anlamsızca ve savurganca teşhirini hedef alır. (Briefe 1: 138) (Sanat ve Edebiyatta eleştiri., Alman Romantizm'inde Sanat Eleştirisi Kavramı, Walter Benjamin,Sanat Hayat 18, s: 21)
Romantizm, Hiç kuşkusuz, bir kez daha geleneği kurtaran en son harekettir. Bu dönemdeki ve alandaki olgunlaşmamış girişimleri, tüm insanlığa yolundan sapmadan akması gereken geleneğin bütün gizli kaynaklarının anlamsızca ve savurganca teşhirini hedef alır. (Briefe 1: 138) (Sanat ve Edebiyatta eleştiri., Alman Romantizm'inde Sanat Eleştirisi Kavramı, Walter Benjamin,Sanat Hayat 18, s: 21)
ezoterik: dışrak olmayan, içrek!
"...Benjamin'in yazıyı ve sanatı kavrayışının kilit unsuru olan, romantizimden çok Hölderlin'den devşirilmiş nesnellik(ayıklık) kavramını tanımlama çabasına ayrılmış olması tesadüf değildir. Benjamin'in, bu tezi sanat yoksunluğundan, akademinin yüzeyselliğinden korumak için başvurabileceği yagane araç, tezi, kendisininde dediği gibi, yorumlamanın bir sanat eserinin haysiyetine eriştiği doktrin mertebesine yükseltmekti. Kendi içinde "ezoterik" olan bir yazı üretemeyen bu proje, en azından Benjamin'in nesnellik, ayıklık olarak tarif ettiği ezoterik olanın gerekliliğine işaret edebilecekti"(Sanat ve Edebiyatta eleştiri., Alman Romantizm'inde Sanat Eleştirisi Kavramı, Walter Benjamin,Sanat Hayat 18, s: 16, önsöz)
"Ezoterik olan, yani 'hakikatin tarihle ilişkisi' Benjamin'in asla ufkundan çıkmamıştır.
W. Benjamin: Romantik eleştiri kavramından, modern eleştiri kavramı doğmuştur; ancak, romantikler için "eleştiri" hayli ezoterik bir kavramdır. (Briefe1:203) s: 23"
"...Benjamin'in yazıyı ve sanatı kavrayışının kilit unsuru olan, romantizimden çok Hölderlin'den devşirilmiş nesnellik(ayıklık) kavramını tanımlama çabasına ayrılmış olması tesadüf değildir. Benjamin'in, bu tezi sanat yoksunluğundan, akademinin yüzeyselliğinden korumak için başvurabileceği yagane araç, tezi, kendisininde dediği gibi, yorumlamanın bir sanat eserinin haysiyetine eriştiği doktrin mertebesine yükseltmekti. Kendi içinde "ezoterik" olan bir yazı üretemeyen bu proje, en azından Benjamin'in nesnellik, ayıklık olarak tarif ettiği ezoterik olanın gerekliliğine işaret edebilecekti"(Sanat ve Edebiyatta eleştiri., Alman Romantizm'inde Sanat Eleştirisi Kavramı, Walter Benjamin,Sanat Hayat 18, s: 16, önsöz)
"Ezoterik olan, yani 'hakikatin tarihle ilişkisi' Benjamin'in asla ufkundan çıkmamıştır.
W. Benjamin: Romantik eleştiri kavramından, modern eleştiri kavramı doğmuştur; ancak, romantikler için "eleştiri" hayli ezoterik bir kavramdır. (Briefe1:203) s: 23"
Etiketler:
Benjamin W.,
Hölderlin,
Nesnellik( Objectivity)
23 Nis 2011
Bunların hicbirini almıyor icim belki, neden ısrarla dolduruyorum peki?
Basit olmak neden bu kadar zor...
Basit olmak neden bu kadar zor...
13 Nis 2011
Lacan structure of the subject in the visiual field(1964)
Brunelleschi demonstration of perspective (c.1420)
Brunelleschi demonstration of perspective (c.1420)
yaşamak için kelimelere ihtiyaç yoktur, ama tanımlamak, ifade, konuşmak için kelimeler vardır.
İfade yaşamanın neresindedir peki?
İfade yaşamanın neresindedir peki?
Kültür ve özne olma ilişkisinin tanımı?
Nature---Culture oldu, yaşam doğa ve insan da özne mi oldu?
Nature---Culture oldu, yaşam doğa ve insan da özne mi oldu?
Oidipus ve baba ile özne olma ilişkisi
Oidipus karmaşası, kültüre ve dolayısıyla insan olmaya giden zorunlu bir süreçtir; Oidipus’suz kültür ya da uygarlık olamaz Lacan’a göre. Ancak bu dogal bir karmaşa degil, simgesel bir karmaşadır.Simgesel yapının devreye girmesiyle insan yavrusunun simgesel sisteme geçişini ve bu geçişte oluşan evreleri açıklar.Örnegin, buradada gerçek bir babadan sözedilip edilmediği önemli değildir, önemli olan Oidipus yasasını geçerli kılmak üzere simgesel baba işlevidir, ki bunun tanımı Babanın Adı olarak belirtilir. Böylece simgesel düzene giren çoçuk, kendi kültürel konumunu bu simgesel adı tanımakla edinmeye başlar. Burada dikat edilmesi gereken nokta, Oidipal Yasa'nın özünde simgesel bir yasa olmasıdır.
Oidipus aracılığıyla simgesel sisteme geçiş öznenin kuruluş sürecidir. İnsan yavrusu, böylece kendi bütünsel gerçekliğinden koparılarak simgesel gerçekliğin alanı içinde insan olma yoluna girer. Bu sırada, Oidipus yasası gerçek gerçeklik ile kişinin kendi arasında ve daha da öte kişinin kendi gerçekliği ile gerceklik düsüncesi arasında bir yarılmaya / bölünmeye yolaçar. Çünkü kendini Kültürel Düzenin simgeleriyle düşünen özne, bu anda kendine yabancılaşmakta, kendine ve çevresine dair bakışı dolayımlanarak mesafelenmektedir. Simgenin anlamı burada açıktır; dolayımsız ikili ilişkinin (anne-çcocuk) arasına giren üçüncü bir ögedir burada simge.
İnsan yavrusu, bu simgeyi kullanmakla kendini ötekinden ayırma imkânı edinir, ancak bu imkânın kendisi kendini bir zorunluluk olarak kabul ettirir. Yani bir Yasa olarak. İste, bu noktada simgesel düzenin başlıca yasasını Babanın Adı olarak ortaya çıkar. Baba, burada simgesel olarak Fallus’a sahip olan yetkeyi temsil eder. Fallus, cinsel organ anlamında değil simgesel yasanın yetkesini temsil etme anamındadır.Fallus’a sahip olan Babanın Adı’dır ve çocuk bu adı tanıyarak kültürün ve dilin dünyasına girer ve özne olarak o dünyaya tabi olur. Açıktır ki Hadım Edilme Korkusu denilen süreçte aynı şekilde simgesel bir süreçtir.
Lacan’a göre, Oidipus karmaşasıyla simgesel düzene dahil olmak, daha önce, Dil dolayımıyla belirtilmiş olan iki temel noktanın geçekleştirilmesi anlamına gelir.
Bilinçdışının kuruluşu,
ve böylece birey-öznenin kuruluşu.
Oidipus karmaşası olarak belirtilen karmasa ya da Yasa, anne ile çocuğun doğal ilişkisinin yasaklanması, ve bu yasakla doğan bilincdışı arzunun Babanın Adı'yla yeni imgesel biçimlerle ikame edilmesiyle çözülür. İnsan yavrusu böylece toplumsal biçimleri edinir ve birey-özne olur.Özetle, kültürel düzene girişin anahtarı bu kökensel bastırmayla sözkonusu olmaktadır.
Oidipus aracılığıyla simgesel sisteme geçiş öznenin kuruluş sürecidir. İnsan yavrusu, böylece kendi bütünsel gerçekliğinden koparılarak simgesel gerçekliğin alanı içinde insan olma yoluna girer. Bu sırada, Oidipus yasası gerçek gerçeklik ile kişinin kendi arasında ve daha da öte kişinin kendi gerçekliği ile gerceklik düsüncesi arasında bir yarılmaya / bölünmeye yolaçar. Çünkü kendini Kültürel Düzenin simgeleriyle düşünen özne, bu anda kendine yabancılaşmakta, kendine ve çevresine dair bakışı dolayımlanarak mesafelenmektedir. Simgenin anlamı burada açıktır; dolayımsız ikili ilişkinin (anne-çcocuk) arasına giren üçüncü bir ögedir burada simge.
İnsan yavrusu, bu simgeyi kullanmakla kendini ötekinden ayırma imkânı edinir, ancak bu imkânın kendisi kendini bir zorunluluk olarak kabul ettirir. Yani bir Yasa olarak. İste, bu noktada simgesel düzenin başlıca yasasını Babanın Adı olarak ortaya çıkar. Baba, burada simgesel olarak Fallus’a sahip olan yetkeyi temsil eder. Fallus, cinsel organ anlamında değil simgesel yasanın yetkesini temsil etme anamındadır.Fallus’a sahip olan Babanın Adı’dır ve çocuk bu adı tanıyarak kültürün ve dilin dünyasına girer ve özne olarak o dünyaya tabi olur. Açıktır ki Hadım Edilme Korkusu denilen süreçte aynı şekilde simgesel bir süreçtir.
Lacan’a göre, Oidipus karmaşasıyla simgesel düzene dahil olmak, daha önce, Dil dolayımıyla belirtilmiş olan iki temel noktanın geçekleştirilmesi anlamına gelir.
Bilinçdışının kuruluşu,
ve böylece birey-öznenin kuruluşu.
Oidipus karmaşası olarak belirtilen karmasa ya da Yasa, anne ile çocuğun doğal ilişkisinin yasaklanması, ve bu yasakla doğan bilincdışı arzunun Babanın Adı'yla yeni imgesel biçimlerle ikame edilmesiyle çözülür. İnsan yavrusu böylece toplumsal biçimleri edinir ve birey-özne olur.Özetle, kültürel düzene girişin anahtarı bu kökensel bastırmayla sözkonusu olmaktadır.
Lacan Bilinçdışını yapısalcı dilbilimin yöntemi ile açıklar. Bilinçdışı tıpkı dil gibi kendine özgü bir yapı ve sistemdir.
Dil toplumsallığı, kültürü, ve dolaysıyla da bunları ifade eden yasa ve yasakları taşır. Dolayısıyla dil aracılığıyla, yani simgesel sistem aracılığıyla kültürel düzene dahil olan insan yavrusu, daha farkında olmadığı ve hiçbir şeye karar veremediği bir evrede, bu düzen (Simgesellik) tarafından biçimlendirilecek, onun en temel değer yargılarını ve unsurlarını içselleştirecek ve bu yolla insan olmaklığa adım atacaktır. Dilin simgesel sistemine geçiş, burada kültürel düzene geçmekle aynı anlama gelmektedir. Biyolojik bir canlı olmaktan düıünebilen bir canlı olmaya doğru bu geçişte, birey-özne kültürel bir kod olarak kodlanmış olur
Dil toplumsallığı, kültürü, ve dolaysıyla da bunları ifade eden yasa ve yasakları taşır. Dolayısıyla dil aracılığıyla, yani simgesel sistem aracılığıyla kültürel düzene dahil olan insan yavrusu, daha farkında olmadığı ve hiçbir şeye karar veremediği bir evrede, bu düzen (Simgesellik) tarafından biçimlendirilecek, onun en temel değer yargılarını ve unsurlarını içselleştirecek ve bu yolla insan olmaklığa adım atacaktır. Dilin simgesel sistemine geçiş, burada kültürel düzene geçmekle aynı anlama gelmektedir. Biyolojik bir canlı olmaktan düıünebilen bir canlı olmaya doğru bu geçişte, birey-özne kültürel bir kod olarak kodlanmış olur
Etiketler:
Bilinç(Consiousness),
Dil,
Lacan,
Psikanaliz
psikanaliz, bir bilim olarak bilinçdışının bilimi'dir (wikipedia)
Lacan hem freud un yolundan gidiyor, pozitivizme karşı bilinçdışını
anlamaya yöneliyor ama çoğunlukla klasik bilim yöntemleriyle diyebilir miyiz?
Lacan yapısalcılık üzerinden, özellikle ve belirgin olarak Yapısalcı Dilbilim üzerinden psikanalizi değerlendirmeye yönelir ve bu yönelimin ilk ortaya çıktığı yer psikanalizin bir bilim olarak nasıl anlaşılması gerektigi noktasıdır. Sonrasında nesnesini (bilinçdışını) ele alırken de aynı şekilde bu dilbilim modeli izlenmiştir.Bunun sonucunda, Lacan'ın Freud'u yeniden okuması geleneksel psikiyatriye göre çoğu zaman bir anti-psikiyatri olarak görünür.
Lacan hem freud un yolundan gidiyor, pozitivizme karşı bilinçdışını
anlamaya yöneliyor ama çoğunlukla klasik bilim yöntemleriyle diyebilir miyiz?
Lacan yapısalcılık üzerinden, özellikle ve belirgin olarak Yapısalcı Dilbilim üzerinden psikanalizi değerlendirmeye yönelir ve bu yönelimin ilk ortaya çıktığı yer psikanalizin bir bilim olarak nasıl anlaşılması gerektigi noktasıdır. Sonrasında nesnesini (bilinçdışını) ele alırken de aynı şekilde bu dilbilim modeli izlenmiştir.Bunun sonucunda, Lacan'ın Freud'u yeniden okuması geleneksel psikiyatriye göre çoğu zaman bir anti-psikiyatri olarak görünür.
Etiketler:
Bilinç(Consiousness),
Lacan,
Psikanaliz,
Yapısal(structuralism)
7 Nis 2011
nesne o kadar önemsiz olsaydı, ölüm bu denli
acı olmazdı. Ya ayrı kalmak bir şeylerden,
ve bir şeyleri kaybetmek?
acı olmazdı. Ya ayrı kalmak bir şeylerden,
ve bir şeyleri kaybetmek?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)