Tüketmek Zorunda Olduğum Enerji Fazlalığı İşlemek İstediğim Günahlar Kısaca deryada deryalıklar!
31 Ara 2013
Dünya yine de döndü
görmediler görmek istemediklerini
ya da biz gördük sandık
biz kimdik o da belli değil
dış mıydık iç mi?
Dünya döndü çünkü dünya hep döner
Sirkeli suyla sildim evi
adaçayını köşelerde yaktım
sıvılaşmış patlican dolapta ve çevirenin dili dolaşmış kitapları bir torbada attım
kararmış sabunu da
Sabun, sıvı olmayandan
birileri havai fişeği patlattı kuşların gözlerinde
ve dünya yine döndü
anladım hep dönecek
organlarımızı bir yazıcı yazdı şimdi, Mısır'a kar yağdı
doğumgünümde denizgözlüğü ve maskeli oturdum bir börekçide
duymadılar duymak istemediklerini
ya da biz öyle sandık
biz kimdik ki, hepimiz bile diyemedik
Ben ismimdeki yuvayı özlermişim aslında...
22 Ara 2013
Belki de en uzun gecenin sabahını göremeyecekti bu hissiyatlar
bana nasıl bunu dersin bunu nasıl yaparsınlar
dnz de kırılmış oysa ki kırmıştır o da birçok kere
bu kuyruğunu yiyen yılan halleri bitmeyecek
bu miting de konuşmayacak nasılsa
sustum...
bana nasıl bunu dersin bunu nasıl yaparsınlar
dnz de kırılmış oysa ki kırmıştır o da birçok kere
bu kuyruğunu yiyen yılan halleri bitmeyecek
bu miting de konuşmayacak nasılsa
sustum...
17 Ara 2013
Yılın son dolunayına...
Makarna yiyen sümüklü böcekleri gördüm
sütte içtiler kedilerle
Kedinin dilinin varmadığına onlar yetiştiler
iki gün önce kesilen ayvanın kararan içini gördüm buzdolabının dolunayında
spor pantolonunu ütülü giyinen erkekleri gördüm
giysileri hep toprak ve yeşil renkli
Vapurun titreşimiyle çınlayan çaykaşığının yarattığı siniri gördüm dönüş yolunda, yan masada
Anlattıklarının karmaşıklığını anlattıklarını anlatırken saçlarını birbirine bulaştırarak çözmeye çalışan adamı gördüm ismi İskender, üstelik ayak tarak kemiklerini kırmış başka bir karmaşıklığında
Elimdeki kanı kabuk bağlamış çizikleri gördüm bunları yazarken
Kazağımdaki baykuşu gördüm yazdıklarımı izleyen
ama
dolunayı görmedim bu gece...
sütte içtiler kedilerle
Kedinin dilinin varmadığına onlar yetiştiler
iki gün önce kesilen ayvanın kararan içini gördüm buzdolabının dolunayında
spor pantolonunu ütülü giyinen erkekleri gördüm
giysileri hep toprak ve yeşil renkli
Vapurun titreşimiyle çınlayan çaykaşığının yarattığı siniri gördüm dönüş yolunda, yan masada
Anlattıklarının karmaşıklığını anlattıklarını anlatırken saçlarını birbirine bulaştırarak çözmeye çalışan adamı gördüm ismi İskender, üstelik ayak tarak kemiklerini kırmış başka bir karmaşıklığında
Elimdeki kanı kabuk bağlamış çizikleri gördüm bunları yazarken
Kazağımdaki baykuşu gördüm yazdıklarımı izleyen
ama
dolunayı görmedim bu gece...
15 Ara 2013
Dünyayı güzellik kurtaracak...
Dünyayı güzellik kurtaracak, aşk kurtaracak, şiir kurtaracak!!! inanıyorum
inanıyorum bu pankartlara, taşımaktan hep utandığım kalabalıkta
sözüne inandığım ama yazmak eylemini bile başka zorunluluklara feda ettiğim
yine de inanıyorum, dünyanın kurtulacağına bu inanışla...
ama insanlık kurtulmayacak bence, insanlık kendi kuyusuna hep koşacak
piramitini inşa ederek tırmanırken gölgesini labirentte kaybedecek
ama dünya kurtulacak, güzellikle, aşkla ve şiirle...
çünkü aslında güzellikler, aşk ve şiir insandan azade, ondan öte...
insan suretinde görse de yaşamayacak güzellikleri,
yaşamayı bilmez çünkü insan öğrenemeyecek
görmeyi izlemeyi bilir hep onu bilecek,
kuyusunda da gökyüzünü görecek,
koştuğu kararnlıkta arkasındaki ışığı hiç bilemeyecek,
ama dünya hep o ışıkla kurtaracak kendini
tekrar tekrar...
inanıyorum bu pankartlara, taşımaktan hep utandığım kalabalıkta
sözüne inandığım ama yazmak eylemini bile başka zorunluluklara feda ettiğim
yine de inanıyorum, dünyanın kurtulacağına bu inanışla...
ama insanlık kurtulmayacak bence, insanlık kendi kuyusuna hep koşacak
piramitini inşa ederek tırmanırken gölgesini labirentte kaybedecek
ama dünya kurtulacak, güzellikle, aşkla ve şiirle...
çünkü aslında güzellikler, aşk ve şiir insandan azade, ondan öte...
insan suretinde görse de yaşamayacak güzellikleri,
yaşamayı bilmez çünkü insan öğrenemeyecek
görmeyi izlemeyi bilir hep onu bilecek,
kuyusunda da gökyüzünü görecek,
koştuğu kararnlıkta arkasındaki ışığı hiç bilemeyecek,
ama dünya hep o ışıkla kurtaracak kendini
tekrar tekrar...
10 Ara 2013
hissiyatların ayarı
Kulaklığını takınca bilgisayar başında bir odaya girmiş gibi olunur ama çıplaktır oda yine de.
Ağlayamazsın mesela, kaşırsan burnunu görünür. Ekranına bakarsın, tavan yasaktır. Canı sıkan bir telefon konuşması sonrası hissiyatının ince ayarını ayarlamaktan yorulan beyinin susmaz. Ya ayarlanamazsa hissiyat, telefondakinin hırçın hissiyatı geri püskürtülemez ise yapışırsa sümük gibi yüze göze, ya hissiyat patlarsa içe doğru, büzüşürse iç ekşilik gibi yeşil yeşil. İsmi milletimizden armağan, unesco tarihi miras listesinde gururumuz kahvemiz çok güzel ama çok çabuk bitiryor! Kısacık bir es yetmiyor üç yudum. Daha buyuk olunca da fincan tadı böyle olmuyor. Bu bitti bitecek telaşı ve yudumumların büyüklük ayarı . Herşey bu kadar ayarlı olmasa keşke, telefona kustuğumda Levent’den Gümüşsuyunda avizeden fışkırsa keşke, kahvenin fincanı küçük ama keyfi ayarsız büyük olsa. Olsa da olsa…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)