20 Ara 2018

Kml dedi: Hayatta kalma şansım %20 imiş

Dedim: Dolu tarafı tutmak zorundayız...


Snn dedi:  bilgisayari bugün korgolarlar 2 gunde bende
olur başlarım burdan ben  gorusuruz 😊

Bir şimdie buluştuk sadece
sadece şimdilerde buluşabiliriz biz
geçmişimiz gitti
gelecek şimdilerde buluşulacak mı belli değil
ama şimdiler hep gelecek, hep gelirler ve giderler
biz şimdi de buluşalım hep




18 Ara 2018




'Ayakkabının bağı çözülürse birisi seni özlermiş' diyor bir Kore dizim!
Brş diyor ki:  Aa güzel bilgi

Diyorum ki: her zaman herkesi bir yerlerde özleyen birileri illa var mıdır acaba? Bilinçaltında bir yerlerde dolanıyoruzdur dirilerinin.

                                                                                                               Brş: O zaman cesaret dileyelim.

Dilerim ki: Özleyebilme cesareti!


30 Kas 2018

Kendi içine kaçmak bazen
ucunu görüyorum kendimin
eli yetişmiyor günlerin

21 Kas 2018

                             Bir bulutun içinden sokaklarca koşan nefesler 
 iç balkonumun korkuluğunda asılır
uyku gül gibi açılır

10 Kas 2018



n
kayboldum mu? yine
zihnim sığırcık kuşları
su gibi örgütlenme
su gibi yolunu bul su
boş muyum dolu mu diye geçti kaplar

18 Eyl 2018

Memuriyette ilk gün!
Edward Hopper, Hotel room

13 Eyl 2018

'Uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar' Ursula L. Guin





Bu kalpsiz dünyayı* sevebilenler için bir kolaj

   İnsan türü olarak sosyal hayvanlarsak eğer, geçerliliğini yitirmiş rollerden kendimizi azat etmediğimiz sürece rahata eremeyeceğiz. Ingeborg Bachmann’ın dediği gibi, “ikili ilişkilerimizde faşizmi” üreten bir tarihi tekerrür ettirmekten kaçamayacağız.
Dünyanın her yerinde neo-liberalizm irili ufaklı toplumsal sarsıntılara sebep olurken, eski alışkanlığımız hiyerarşilere, unvanlara, kürklere sarılamayacağımız ayyuka çıkıyor. Kendi ebeveynlerinden daha güvencesiz bir gelecek için çalışan bir nesiliz. Mutluluğumuzu bu kadar belirsiz ve bir açıdan kontrol edemediğimiz değişkenlere dayandırırsak huzur bulamayacağız. Ursula K. Le Guin “Sen uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar” derken, sürekli savaşanın bir süre sonra savaşın kendisi olacağını ve “hiçbir savaşın kazananı olmadığını” kastediyordu belki. İşte bu yüzden, bizi silindir gibi ezip geçen sistemle baş etmenin yeni yollarını aramalıyız. Onun istediği gibi ya savaşçı ya da esir olmaktan başka bir seçenek de olmalı. Bu açıdan, birey olmanın anlamı üzerine tekrar düşünmeli ve belki de kendimizi yeni baştan yaratmalıyız.
Hermann Hesse “Kuş yumurtadan çıkmak için savaş veriyor. Yumurta dünyadır. Doğmak isteyen, bir dünyayı yok etmek zorundadır” sözleri ile muhtemelen sıfırdan başlamaktan bahsetmiyordu. İnsan bir beden ömründe birden fazla hayat yaşarsa eğer, eski benliğimizi öldürmek yenisinin yoktan yaratacağımız anlamına gelmez. Aksine, her organizmanın bir ömrü vardır ve onu tamamladığında toprağa, yağmura, havaya karışır ve yeni nesillerin besini olur. Darwin’in haklı olduğunu varsayarsak, evrim, yeni kuşakların genomlarının mükemmelleşmesine doğru çalışacaktır: Evrenin içinde her şey muhtemelen özünde sadece yıldıztozu. O halde, yeni baştan yaratacağımız benliğimize de evrenin yasaları işleyecektir.
Doğanın kayıtsız şartsız vahşi olduğuna, büyük balığın küçüğü yuttuğuna dair -dilimize vurmayan ama bilinç dışımızdan hemen hepimizi yönlendirip insan sosyalliğinin acımasız kurallarını belirleyen- o batıl inanç, gündelik ilişkilerimizde kurduğumuz hiyerarşilerin de temeli oluyor maalesef: Kaç yaşındasın, mesleğin ne, ekonomik gücün ne, toplumsal mücadelelere ne kadar emek verdin, ne kadar tanınıyorsun… Oysa evde birlikte yaşadığımız kedi, tüm bunlardan bihaber, en yalın ve sevgiye muhtaç hallerimizi bildiğinden, o en çocuk yanımıza şefkat besliyor ve bu yüzden karnımız ağrıdığında gelip kucağımıza yatıyor. O “acımasız” doğa işte bu kadar bilge ya da aslında insan uydurması saçmalıklardan uzak ve sadece yalın! Doğadan kopuşumuzun mihenk taşı bu yapay sosyallik ise kendimize doğrulttuğumuz bir silahtan ibaret.
Cicero’nun “Vicdanım bana tüm konuşmalardan daha çok anlam ifade ediyor” sözünü pusula olarak aldığımızda, bütün canlıların sadece doğarak saygıyı hakettiği, bu yüzden insan yapımı bu korkunç düzende edindikleri ya da edinemedikleri konumların onların değerini belirlemediği bilgisine ulaşmak için onlarca kitap devirmek gerekmiyor. Güttüğü sürüde yanlışlıkla bir koyunun yere düşüp yuvarlanmasına sebep olan çobanın olayın hemen ardından o koyundan özür dileyerek ona sarılmasında bu temel adalet duygusuna kendi gözlerimle şahit oldum.
Lord Byron’ın 19. yüzyılda “insanı daha az değil ama doğayı daha çok seviyorum” diye ifade ettiği algı, Can Bonomo’nun “bu dünyayı sevmedim ama azaldı kinim” dizeleriyle vücut buluyor bugün: Asalet iki yüz yıl sonra çocuksu bir bilgeliğe evriliyor. Sosyallik insan türünün hayatta kalabilmesi için kaçınılmazsa eğer, bizi bu dünyayı sevmemeye iten, hücrelerimize işlemiş tüm o güç ilişkilerini yıkmak pek de korkutucu olmamalı.
Akışa kulak verip yepyeni çözümlerle gelmemiz gerektiğini anlamamız için daha kaç kuşağa yazık olmalı? Çünkü aslında yeni olan tek şey, insanlığın kültürel mirasına başka bir açıdan bakabiliyor olmamız. Kaçınılmazdan korkmaya, aklımızın çocuksu yaratıcılığını itelemeye ne gerek var?
* Teoman’ın “Aşk Kırıntıları” adlı şarısından alıntıdır.
Kaynak: https://gaiadergi.com/bu-kalpsiz-dunyayi-sevebilenler-icin-bir-kolaj/

12 Eyl 2018

Yine hoş gitmeli,
gitmeler hoş, gelmeler hoş,
işte bu aralarda kış uykusu Kore'de incir şarabı içti,
Deniz Köy'de kuma yattı, taş topladı, 
Asos, Uşak, Eskişehir, Şirince dolandı geldi,
Müzeyyen dinledi,
Elbet hoş gidecek....







7 Tem 2018

döngüler



paralel evrende onlar bizler ve 7 yıllık döngüler.
Bir başlangıç ile bir dava aynı gün 7 yıl ara ile!!

26 Haz 2018

yine de hayallenmek!






Kendimizi daha çok sevmeliyiz 
yoksa renkleri göremeyiz dedim ama içimden...

Hayatımın en değişik baharatlarındansın demişti hrk'a
doğum günümdü çünkü ve üç renk kalp ekledi.

Srp dedi: Hatalar yapma yaşımızı geçmedik 
Her şeyi geçtim sana verilen hediyelerin, bilgilerin bir sorumluluğu var
paylaşman lazım hem de isteyen olmasa bile
çok değer vermesem bunları yazmam biliyorsun
Gönlümden geçiyor bunlar aklıödan değil ve zaman zaman patlıyorum
O yüzden hep bir kızgınlıkla karışık ve duygusal oluyor
Anlıyorsun

Anlıyorum tabi ama kendimizi daha çok sevmeliyiz işte bu yüzden!
Seçimler olur seçeriz ama hep daha fazlasıdır ya hayat...

9 Haz 2018




























Güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya
Benziyor şimdi benim ömrüm uzun rüyaya
Yâri karşımda görsem de dalarım hülyaya
Benziyor şimdi benim ömrüm uzun rüyaya



Beste: Osman Nihat Akın
Güfte: ?
Makam: Nihâvend
Usûl: Curcuna

27 May 2018



kml dedi:

Geçmişimdeki çok az kişi ile paylaştım...

Rüyamda seni görünce sana da söylemek istedim...

dedim:

Yazgı var gercekten başımıza gelenler ama bir de irademiz var.

İnsan istiyor ve yaratıyor bazen, kader bükülebiliyor, herkesin kendi hikayesi oluveriyor.

23 May 2018


SALT'da sunum
Portakal ağacında sevişen uğur böcekleri
Filli rüyalar ve
Elfi dedi: birinin geliş haberi:)




20 May 2018


Mrv dedi:
rüyamda uzaktan sahile bakıyorum. sahilde bi küçük fil koşturuyo suyun içinde böle yüzüyo koşuyo gibi. kalabalık bi deniz gemiler hatırlıyorum. neyse sana göndermek istiyorum sanırım telefonu arıyorum kameraya almak için ya da seni aramak için sonra arkadan sen yunus gibi yüzerek mutlu şekilde çıkıveriyosun bana gülümseyip bişiler diyosun. :D ben de seni arıcaktım gibilerinden bişiler diyorum. böle hafif yüzerek hafif uçarak filin arkasından gidiyosun. ben de bi balkon gibi biyerden hafif uzaktan yani izliyorum gibi.

18 May 2018

N*r dedi:
hemen başucuma astım. 

'büyü'ne içtenlikle inanıyorum, güveniyorum! bir sefer tuttu, yine tutacak.
akşam sabah bakacağım güzel çiçeklerine



16 May 2018

Ömr dedi:
Aslında temel problem,
insanların .... gördüğüyle, senin .... gördüğünün uyuşmaması
Biraz söyle algılıyorum
Senin de tuhaf bir mükemmeliyetçiliğin var bu düzgünlükle alakalı degil,
Dolulukla alakalı!
Somut seylerin içini doldurup, idealize ettigin karaktere ulaşmak daha kolay
ama sen çok zaman alacak bir şeyin icini doldurmaya çalışıyosun
Bu da bi miktar daha zaman alacak sanki
Ama dolunca indirilemez kanatlara sahip olacaksın...

9 May 2018



kaynak: http://www.aaschool.ac.uk/VIDEO/lecture.php?ID=3852
..... Dil krizinin dilin bizzat krize dönüştürülmesiyle çözülüşü demeli belki;.......

“Her birimizin, hiç var olmadığı ve sadece var olma numarası yaptığı uzun dönemler vardır. Bazen bir insanın gerçek var oluşuyla numaradan varoluşu, onun için ölümcül şekilde birbirine karışır.”  Thomas BernhardSarsıntı, Çeviri: Esen Tezel, Yapı Kredi Yayınları, sf. 126. 


Bir yazı: http://postdergi.com/bernhardin-zihnin-dunyadan-kopuklar-birligine-seslenisi-sarsinti/

Bir Video: Thomas Bernhard Buydu! (1994)

https://www.youtube.com/watch?v=DV_7iVjYs3c&ab_channel=BirNeviDipnot




7 May 2018

Sert Bir Eleştirmene Mektup – Gilles Deleuze

Türkçesi: İnci Uysal,
Redaksiyon: Ulus Baker,
İyi niyetliliğin sizin en güçlü yanınız olmadığı doğru. İnsanları ya da şeyler hiç sevemeyeceğim, onlara hiç hayranlık duymayacağım gün (fazla değil ama), kendimi ölü, öldürülmüş gibi hissederim. Ama siz, sanki hepten hınç dolu doğmuşsunuz, sinsice göz kırpmakta ustasınız, “bunu bana yapmayacaktın… Senin hakkında kitap yazıyorum, ama sana göstereceğim…”. Tüm olası yorumlar arasından genelde en kötü niyetlisini ya da bayağısını seçiyorsunuz. İlk örnek: Foucault’yu seviyorum ve ona hayranım. Onunla ilgili bir makale yazdım. Ve o da benimle ilgili yazdı ki senin alıntıladığın cümle de o makalededir: “Gün gelecek, 20.yüzyıl belki de Deleuze’cü bir yüzyıl olarak hatırlanacaktır.” Yorumun: Birbirlerini övgüye boğuyorlar. Öyle görünüyor ki Foucault’ya olan hayranlığımın gerçek olduğu, dahası Foucault’nun o küçük cümlesinin bizi gerçekten sevenleri güldürüp diğerlerini kızdırmaya yönelik komik bir cümle olduğu hiç aklına gelmiyor. Senin de bildiğin bir metin, goşizmin mirasçılarının doğuştan gelen bu kötü niyetliliğini açıklar. “Cesaretiniz varsa, goşist bir topluluk önünde kardeşlik ya da iyi niyetlilik sözcüğünü telaffuz etmeyi deneyin. Kendilerini, orada olan ya da olmayan dost ya da düşman herkese her şekilde öfke ve saldırganlık gösterip onlarla alay etme konusunda sürekli ve hummalı bir çalışmaya verirler. Söz konusu olan diğerini anlamak değil, onu gözetlemektir.”[1] Mektubun gözetlemenin doruk noktası. Bir toplulukta şöyle diyen Fhar’dan*  bir tipi hatırlıyorum: Ya sizin vicdan rahatsızlığınız olmak üzere burada olmasaydık… Birinin vicdan rahatsızlığı olmak biraz polisçe, tuhaf bir ideal. Ve sen; hakkımda (ya da bana karşı) bir kitap yazmak üzerimde adeta bir güç sağladığını düşündürüyor sana. Hiç de değil. Kendi hesabıma, vicdanımın rahatsız olması olasılığı, beni başkalarının vicdan rahatsızlığı olmak kadar iğrendirir.
İkinci örnek: Uzun ve kesilmemiş tırnaklarım. Mektubunun sonunda, işçi ceketimin (doğru değil, o bir köylü ceketi) Marilyn Monroe’nun pilili bluzuna, tırnaklarımın da Greta Garbo’nun siyah gözlüklerine eşdeğer olduğun söylüyorsun. Ve beni ironik ve kötü niyetli tavsiyelere boğuyorsun. Tırnaklarıma birçok kez değindiğin için san açıklayacağım. Tırnaklarımı annemin kestiği ve bu durumun Oidipus’a ve hadımlığa bağlı olduğu (grotesk, ama psikanalitik bir yorum) her zaman söylenebilir. Ayrıca parmaklarımı uçları gözlemlendiğinde, genelde koruyucu olan parmak izlerinin bende olmadığı fark edilebilir, öyle ki bir nesneye ve özellikle bir kumaşa parmaklarımın ucuyla dokunmak, benim için uzun tırnaklarımın korumasını gerektiren sinirsel bir acıdır( teratolojik**  ve ayıklamacı yorum). Şu da söylenebilir ve doğrudur da, görünmez değil ama algılanamaz olmak hayalimdir ve bu hayali cebime sokabileceğim tırnaklara sahip olarak telafi ediyorum, öyle ki hiçbir şey bana tırnaklarıma bakan birinden daha aşırtıcı gelmiyor (psiko-sosyolojik yorum). Son olarak şu söylenebilir: “Yalnızca sana ait oldukları için tırnaklarını yemen gerekmez; tırnakları seviyorsan, başkalarınınkileri ye, istersen ve yapabilirsen” (siyasal yorum, Darien). Ama sen, en berbat yorumu seçiyorsun: Dikkat çekmek, Greta Garbolaşmak istiyor. Her halükârda, hiçbir dostumun hiçbir zaman tırnaklarımı fark etmemiş olması ilginçtir, kimsenin sözünü bile etmediği bir rüzgârın taşıdığı tohumla orada rasgele bitmiş kadar doğal bulurlar onları.

3 May 2018

Ben melanet hırkasını kendim giydim kime ne 
Arı namus şişesini taşa çaldım kime ne!

müzeyyen'in  sesi ile...