31 Ara 2013


Dünya yine de döndü
görmediler görmek istemediklerini
ya da biz gördük sandık
biz kimdik o da belli değil
dış mıydık iç mi?
Dünya döndü çünkü dünya hep döner
Sirkeli suyla sildim evi
adaçayını köşelerde yaktım
sıvılaşmış patlican dolapta ve çevirenin dili dolaşmış kitapları bir torbada attım
kararmış sabunu da
Sabun, sıvı olmayandan
birileri havai fişeği patlattı kuşların gözlerinde
ve dünya yine döndü
anladım hep dönecek
organlarımızı bir yazıcı yazdı şimdi, Mısır'a kar yağdı
doğumgünümde denizgözlüğü ve maskeli oturdum bir börekçide
duymadılar duymak istemediklerini
ya da biz öyle sandık
biz kimdik ki, hepimiz bile diyemedik
Ben ismimdeki yuvayı özlermişim aslında...




22 Ara 2013

Belki de en uzun gecenin sabahını göremeyecekti bu hissiyatlar
bana nasıl bunu dersin bunu nasıl yaparsınlar
dnz de kırılmış oysa ki kırmıştır o da birçok kere
bu kuyruğunu yiyen yılan halleri bitmeyecek
bu miting de konuşmayacak nasılsa
sustum...

17 Ara 2013

Yılın son dolunayına...

Makarna yiyen sümüklü böcekleri gördüm
sütte içtiler kedilerle
Kedinin dilinin varmadığına onlar yetiştiler
iki gün önce kesilen ayvanın kararan içini gördüm buzdolabının dolunayında
spor pantolonunu ütülü giyinen erkekleri gördüm
giysileri hep toprak ve yeşil renkli
Vapurun titreşimiyle çınlayan çaykaşığının yarattığı siniri gördüm dönüş yolunda, yan masada
Anlattıklarının karmaşıklığını anlattıklarını anlatırken saçlarını birbirine bulaştırarak çözmeye çalışan adamı gördüm ismi İskender, üstelik ayak tarak kemiklerini kırmış başka bir karmaşıklığında
Elimdeki kanı kabuk bağlamış çizikleri gördüm bunları yazarken
Kazağımdaki baykuşu gördüm yazdıklarımı izleyen
ama
dolunayı görmedim bu gece...

15 Ara 2013

Dünyayı güzellik kurtaracak...

Dünyayı güzellik kurtaracak, aşk kurtaracak, şiir kurtaracak!!! inanıyorum
inanıyorum bu pankartlara, taşımaktan hep utandığım kalabalıkta
sözüne inandığım ama yazmak eylemini bile başka zorunluluklara feda ettiğim
yine de inanıyorum, dünyanın kurtulacağına bu inanışla...
ama insanlık kurtulmayacak bence, insanlık kendi kuyusuna hep koşacak
piramitini inşa ederek tırmanırken gölgesini labirentte kaybedecek
ama dünya kurtulacak, güzellikle, aşkla ve şiirle...
çünkü aslında güzellikler, aşk ve şiir insandan azade, ondan öte...
insan suretinde görse de yaşamayacak güzellikleri,
yaşamayı bilmez çünkü insan öğrenemeyecek
görmeyi izlemeyi bilir hep onu bilecek,
kuyusunda da gökyüzünü görecek,
koştuğu kararnlıkta arkasındaki ışığı hiç bilemeyecek,
ama dünya hep o ışıkla kurtaracak kendini
tekrar tekrar...


10 Ara 2013

hissiyatların ayarı

Kulaklığını takınca bilgisayar başında bir odaya girmiş gibi olunur ama çıplaktır oda yine de.
Ağlayamazsın mesela, kaşırsan burnunu görünür. Ekranına bakarsın, tavan yasaktır. Canı sıkan bir telefon konuşması sonrası hissiyatının ince ayarını ayarlamaktan yorulan beyinin susmaz. Ya ayarlanamazsa hissiyat,  telefondakinin hırçın hissiyatı geri püskürtülemez ise yapışırsa sümük gibi yüze göze, ya hissiyat patlarsa içe doğru, büzüşürse iç ekşilik gibi yeşil yeşil. İsmi milletimizden armağan, unesco tarihi miras listesinde gururumuz kahvemiz çok güzel ama çok çabuk bitiryor! Kısacık bir es yetmiyor üç yudum. Daha buyuk olunca da fincan tadı böyle olmuyor. Bu bitti bitecek telaşı ve yudumumların büyüklük ayarı . Herşey bu kadar ayarlı olmasa keşke, telefona kustuğumda Levent’den Gümüşsuyunda avizeden fışkırsa keşke, kahvenin fincanı küçük ama keyfi ayarsız büyük olsa. Olsa da olsa…

12 Kas 2013

günler

In Rome, the days of the week were named after planets and the sun and moon:
Sunday . Sun
Monday . Moon
Tuesday . Mars
Wednesday . Mercury
Thursday . Jupiter
Friday . Venus
Saturday . Saturn

11 Kas 2013

aa' dan hafta baslagıncı siiri: 

cansever'den mukabeleler: 
Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk;
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.
 Kalbim, serseriliğim benim.
 Oyuluyorum şu masmavi boşluğa
Gölgesiz kıpırtısız
Yalnızlık sensin. 
Konuşuyorum kendi kendime odamda
Bir portakal suyu iç, ya da içme, ne yaparsan yap
Yalnızlık sensin.

Bir giden, bir dönen, sonra yeniden giden
Şiire dönüşen bir yalnızlıksa bu da
Bir sen varsın, ordasın, kısık sesli yalnızlık


-->
Bu benden:
Bir tür korku, karnımda bir bulut boğum boğum
gıcırdıyor durdukça
o umutcuk, o pırıltı hep sessiz olacak
çıkası yok bulutun, içe doğru hep
çıksa toz olacaktı zaten
içeri büyüme zamanı şimdi
hazırlarlar hep herşey herşeylere
belki hiç hazır olunmayacaktır
ama bulut çıktığında dışıma
uçsuz kuyruksuz yağmurlar yağacak ve

çürüyecek bir yerlerde bir meyve...

10 Kas 2013

Bulut ve umutcuk




Gezi Parkı Direnişinin Mimari Ölçeği 
XXI Temmuz/Agustos 2013  
https://issuu.com/xxi_dergi/docs/xxi_temagu13

Gezi Parkı direnişinin alt üst ettiği birçok tanım var. Direniş öncesinde çok rahatlıkla kullandığımız birçok tanım ve genellemeyi artık yeniden ele almak durumundayız. Direniş ile birlikte mimari söylem içinde yer alan “Kamusal Alan” tanımı da  benzer bir dönüşüm geçirdi. Direniş öncesi ortamda yapılmaya çalışılan her kamusal alan tanımı aslında asla gerçek olarak yaşanmamış bir deneyimi varsayma çabası imiş. 

Mimari projelerimizde üzerine en heyecanlı fikirleri ürettiğimiz, hakkında tezler yazdığımız  kamusal alan, donmuş bir temsil alanı olmaktan çıkıp planlanmamış, projelendirilmemiş, anlık ortak bir deneyimle yaşanan ve asla temsili hale getiremeyeceğimiz bir his olarak belirdi. Ve biz şimdi alışık olduğumuz temsil araçları ile bir türlü görünür hale getiremediğimiz bu his ile ne yapacağımız bilemiyoruz.

Birçok video, çizim, görsel tanımlama ve kaydetme çabası ile bir türlü temsil edemediğimiz bu his mimarlar için birtür eksiklik hissini de beraberinde getirdi. Direniş içinde yaşanan, yaşandıkça yeni deneyimleri kendi içinde doğuran  kamusal deneyim  mimarlar  için de coşkulu bir deneyim idi fakat  alışkın olduğumuz  temsil alanları içinden ele alındığında ise yaşattığı eksiklik hissi ile tuhaf bir çelişkiye neden oldu.Herşey dilimizin ucunda ama ne söyleniyor, ne yutuluyor…

Mesleki alışkanlıklarımıza ve tanımlama sistemlerimize başvursak da hepsi geçersiz. Belki bu deneyim birçok tez, birçok proje doğuracak ama “aslı” sadece bu deneyimi yaşayanların ortak belleğinde kalacak.  Biliyoruz ki bu deneyim ne mimari bir projenin sonucu olabilirdi ne de bir mimari projede sabitlenebilecek. 

Daha da tuhaf olanı kendi uzmanlık alanımız içinde gördüğümüz kamusal alan bizim dışımızda ve öngörülmeden yaşandığında da bizler mimar olarak bu deneyim içinde varlık gösteremedik.   Mimarların direnişin başlangıcında oynadığı rol önemli olmakla birlikte, direnişin deneyimindeki varlıkları resmi itirazlarının ve  bildirilerinin ötesine geçemedi. Bu süreçte, kamusal alan içinde en belirgin mimari üretimler ise mimar olmayanlar tarafından gerçekleştirildi. Ve bu örneklerin çoğu, projelendirilmeden ve temsil araçları ile temsil edilme aşamalarına tabi tutulmadan, o anda, o zaman içinde inşa edildi ve o anda deneyimlendi.  Sadece temsili proje ölçeğindeki bir deneyim alanı içine hapsolmuş olan bizlerin ilk aklına gelen ise önümüzde duran bir taşı diğer bir taşın üstüne koymak değil projeler üzerinden konuşmakdı.



Bu noktada akla şu soru geliyor; “mimari proje ölçeği” dışında, birebir sokakta deneyimleyebildiğimiz ve gerçekleştirebileceğimiz bir mimarlık hangi ölçekte, ne tür ilişkilerle, nasıl varolabilir?

3 Kas 2013

Günes tutula Akrep'e...

....Peki nesneleştirmeden hayatım nasıl ola ki?
Şu çamaşırlıkta asılı donlarım
üstelik çamaşırlığın en pahalı metalik renkli olanına asılı
ve çiçekli ve dantelli ve penye
Sobanın yansıyan sıcak turuncusu
pencerenin arkasında sonbahar renkli sarmaşık
üstelik güneş tutuldu tutulacak,
elbet bu nesneler kendililerinden gayrı ve öte  bir tutkalla bağlıdırlar.
Ama bu kırmızı koltuktan oturup bakınca;
çamaşırlığa asılı donlar, küçük bir yer sobası ve sararmış sarmaşık gibi duruyorlar..

30 Eki 2013

tatil dönüşü karın ağrısı ve biriken işler...
ama açılmış kulaklar, duyar olmuş kuş seslerini olur olmaz
gidilecek bir yer yok aslında keşfettik bir de böylece
bu şehirde de kuşlar varmış halbuki...

3 Eki 2013

luna'lı ipek'li volume-1

"Yaratıcı hayatın ana damarı, özü, beyin kökü oyundur, terbiye değil. Oynama itkisi bir içgüdüdür. Oyun yoksa, yaratıcı hayat da yoktur. Uslu olunursa, yaratıcı hayat olmaz." Kurtlarla koşan kadınlar syf 262- Luna'nın 1. yaş mesajı

2 Eki 2013




İşte o kalemler ve  traşçı yeşil, en büyüğünden...
Kalemlerin ucu sivri ve renkli
Ben yine isteksiz, öylesine...konuş konuş yaz yaz
ama yaz da bitti zaten!

25 Eyl 2013

kg dedi: tek sorun söylediklerinde
kendini bir duruma iskele etme eğilimi..
sanattan kurtulmak demek herbir fazlalığımızdan kurtulmak demektir sanırım...


23 Eyl 2013

tabi ki yaşanmaya değer olan seçiliyor,tabi ki...
kahve biraz sulu içilyor tabiki
ve tabi ki sokak köpekleri rüyalarında koşuyor, uyurken bu pis sokaklarda
ve hergün yine de kendin için beş şey bulunamıyor
başkalarında bin olan sen de beş olmuyor
olmasın napalım...

lilith

Hepimizin hayatın yaşanmaya değer ve güvenilir bir yer olduğuna inanmaya ihtiyacımız vardır. Ve hepimizin pek de öyle olmadığını düşündüren bir takım anılar

"Zaman herşeyi biliyor sadece gizliyor" İ.İ


10 Eyl 2013

Bir bildiğiniz var mı gerçekten
kolay mı yoksa gerçekten ölmek...
22 de Ahmet?

5 Eyl 2013


Biz renkleri, kumda açan çiçekleri
dağların denizlerini
Zeus'u Atena'yı, zeytini ve dallarını
temiz çorapları ve elimizi yıkamayı 
severiz.
Şükür ki onlar da bizi  dedim Taşev'e

17 Ağu 2013

Bugünün sorusu buymuş:

what i want?
what i need?

17 si geyikli



kaydedelim biz de geyikli gece gibi
bir şiiri anlatmak başka bir dile ne zor ama
anladı Taşev
imkansız hiç değil
bir eli boynuz gibi yaptığında o mitolojideki ay dan başlıyorsa hiç değil
ama yine de bazı şeyler imkansız
olsun kaydedelim bugunü geçmiş acılarımızla yine ucundan atlattığımız en büyüğünü
ama hissettiğimiz o çaresizliği
ve yenilerini de üstüne alalım altına yazalım
asla gerçekmiş gibi bile olmayacaklar büyüklerinin yanında
ama yine sızlayacak bir yerler el mahkum
"düşünme hiç" çalacak plaktan birgün
ve koşacağız bugüne, bu geceye geyikli geyiksiz
o zaman da bugünü özleyeceğiz biliyorum
kırdığımız farketmeden ve ısırdığımız parmaklarını, birini
anlattığımız birisine dramaları ne çok sevdiğimizi...
kaydedelim sadece yine hatırlamak için
işimiz ne hayatta, unutmak ve sonra yeniden bir anda....

16 Ağu 2013

Bir fitil
kulaktan almalı
sonra sessiz zihinnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn tın tın

12 Ağu 2013

Kabuslu sıcak gece
ve sonuc bu mutsuzluk hali o kadar

6 Ağu 2013

karadeniz coğrafyasından Prvn'ciğim egeye gelince dedi:

"Bu kadar taş olur mu yav!! Bir zamanlar buralara taş yağdı herhal"
yerbasığı oldu de Prvn: yeni doğan bir bebek çok esnerse yerbasığı olmuş olurmuş.
Beşiğine şeftali yaprağı koyalım...

4 Ağu 2013

Turgut Uyar'ın Dogumgünü

Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar

30 Tem 2013

27-28
Bu hafta sonu bir şeyler oldu.. oldu oldu oldu
keep remembering....

29 Tem 2013



Davut'un yıldızı Lilith yani kara aya 
Selana yani beyaz ay eşlik edince....

26 Tem 2013

Ve bugün bir nhr geldi.
Ve bugün hala oldum.
Bugün bir nehir hatırlattı yeniden
ahşap bir tekne olmanın gerekliliğini...

it still there!


zaman dedik bir mesele
herkesin zamanı ayrı birer mesele
bazen bir filmin içinde akıyor
bazen bir film benimle birlikte akıyor
ama sadece bütününe bakınca anlaşılıyor..

23 Tem 2013

Aslında henüz oluşmamış alışkanlıkları yaratma isteği:

"
I like when you remind me of important things

In the bookstore I remembered your fingernail"...

14 Tem 2013

13 Tem 2013

Bazı dişçiler insanı çürük sanarmış..

10 Tem 2013


O çocuk öldü

bu çocuk yaşıyor

onlar öldü

bunlar olanlar burada

sloganlara kuyruk, hangi devrimin şehitleri
hangi günahın kurbanları
Ben neden bu kadar borçlu
kahramanlara ya da kurbanlara neden ihtiyacımız var?


4 Tem 2013

Kiraz mevsimi


Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu.

 Sait FaikAbasıyanık

30 Haz 2013

27 Haz 2013

taşev: (I wonder what monsters eat for dinner?)

balık+rakı and listen Zeki Müren

İstanbul’un Kent Müzesi Gezi Parkı Direnişi’dir

24/06/2013skopbülten Yuvacan Atmaca
Hafızanın mekânsallaşmasında ve ortak deneyimlerin aktarılmasında kent müzeleri ayrı bir yer tutmaktadır. Bir kentin tarihi boyunca edindiği tüm deneyimleri ve imgeleri aynı mekân içinde temsil edebilmek elbette imkânsızdır. Özellikle Türkiye gibi, kentsel her tür verinin iktidarlara oyuncak edildiği, farklı anlamlarla kodlandığı ve oluşturulan farklı değer mekanizmalarıyla kamuya aktarıldığı ülkelerde bu iş neredeyse imkânsız gözükmektedir.
Bu imkânsızlığın yanında, kamusal olanın deneyiminin hiçbir şekilde kentsel ölçekte görünür hale gelemediği bir kültürde kent müzeleri önemli bir noktada duruyor. Kent müzeleri de kentlilerin kentle kurdukları ilişkinin tarihselleştirilmesinde ve bir hemşeri öznelliğinin oluşmasında önem taşıyor. Bu önem genellikle “şanlı tarih” retorikleriyle kabartılan bir gurur ve dramatize edilen bir yerel mimariyle oluşturulmaya ve öğretilmeye çalışılan bir aidiyet duygusu ve kimlik olarak ele alınır. Ama aslında kent müzeleri, kentlilerin kişisel deneyimleri ve elde edilen kişisel imgeler ile kamusal deneyim ve imgelerin gerilimli karşılaşma mekânlarıdır.
Yıllardır oluşturulması beklenen İstanbul Kent Müzesi de bu durumu ortaya koymaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi aracılığıyla düzenlenen Kent Müzesi Çalıştayı’nın, müzenin oluşturulmasında görev alacak kişilerin çoktan belirlenmiş olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasıyla göstermelik olduğu anlaşılmıştı. Ayrıca, bu Çalıştay, İstanbul hakkında şimdiye kadar yapılmış olan birçok sergi ve çalışmaya ait birikimin de hiçbir şekilde değerlendirilmeyeceği gerçeğini ortaya çıkarmıştı. Şimdi bunlara ek olarak, Gezi Parkı direnişi dolayısıyla yapılan açıklamalarda, Çalıştay’da kent dışında oluşturulacağı açıklanan Müze’nin Gezi Parkı’nda yeniden inşa edilmek istenen Topçu Kışlası’na taşınabileceğinden bahsediliyor. Böylece besbelli,  Kışla yapısının, protesto edilen alışveriş mekânlarına alternatif olarak daha sevimli ve makul gözüken İstanbul Kent Müzesi projesiyle pazarlanması hesap ediliyor.
Oysa, tam da bu açıklamaların yapılmasıyla eşzamanlı olarak, Gezi Parkı’nda,  hiçbir kurum tarafından, hiçbir temsiliyet aracılığıyla mekânsallaştırılamayacak biçimde, bizzat kentliler tarafından zaten bir müze oluşturulmaktaydı. Hem de ne eğitici bir misyon üstlenerek, ne de piyasayla ilişkilenerek…
Bu oluşum, bilindik anlamda kentin farklı zamanlarının nesnelliklerinin toplanması, biraraya getirilmesi ve sergilenmesinden değil, kentlinin kendi iç potansiyel enerjisiyle keşfederek deneyimlediği, hiçbir zamana ve duruma referans vermeyen, fotoğraf ve benzeri kayıt türleriyle nesneleştirilemeyecek ve böylece arşivlenemeyecek, dolayısıyla hiçbir piyasada değer arz etmeyecek bir oluşumdu. Sadece bu deneyimi yaşayan insanların kişisel belleğinde kayıtlanacak ve birebir onlar tarafından kişisel ilişkiler aracılığıyla aktarılabilecek bu deneyim, nesneleştirilmiş değerlerin ötesinde kentli için yeni bir imge ve değer sistemi yaratmıştır.

Birbirine benzemeyen, hatta zıt birçok şeyin biraraya geldiği Taksim Gezi Parkı, yarattığı imgelerle, hikâyelerle kent belleğine dahil olmuştur. Böylece, kamusal olanın bir kural koyucu olmadan nasıl düzenlenebileceği ve tecrübe edilbileceği konusunda bir kent müzesinin canlandıramayacağı muhteşem bir sahne kurmuştur.  

25 Haz 2013

Taşev dedi:

I want to share this thought. I miss talking with you.
I do not need therapy from you, of course!

21 Haz 2013

Tam iyi bir şeyler oluyor derken hep kötüler de geliyor ardı sıra.
Sevinemeden tam biraz da üzülüyoruz.
Ne öğreniyoruz en çok?
Önce haddini bilmek belki, nerde durduğunu iyice bilmek ve sindirmek...

18 Haz 2013

Bütün bu günlerin özetini yapabilseydim, hemen analiz edip arşivleyebilseydim keşke...
Ama bu direnişte şunu anladım asıl gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışıp vakit kaybetmektense içinde olmak daha keyifli ve o kadar korkutucu. Evet tam bir çelişki işte herşey gibi çok keyifli ve çok korkunç aynı anda. Anladıklarım ve hiç anlamadıklarım ve asla anlayamayacaklarım hep beraber karnımdalar. Korkuların karanlığında en şehvetli merakımı buldum. Ne karanlıktan çıkabildim ne de o şehvetli merakta kaybolabildim. Öylece durdum. Durmak da çok güzelmiş ya... Pasiflik de hoyrattır demiştim bir ara yine burada. Acıtır evet zaten bildim. Ama böylece canımın acısını sevebileceğimi bilmezdim. Daha neler neler bilmediğimiz kim bilir... Kim bilir neler gördük içimizde. Burada bu zamanda olmak ilk defa bir varlığa büründü. Mahkummuşuz gibi değil, öylesine değilmiş gibi, böylesine değilmiş gibi, bir şey var gibi, bir sebep, bir an var gibi yaşanacak, görülesi şeyler var sanki, yapılası şeyler var... Evet evet gerçekten ilk defa...kafamda kurduğum kendi hikayelerim dışında bir hikaye var gibi içinde olduğumuz..

15 Haz 2013

12 Haz 2013

"Başıma neler geldi sana diyemedim"  baba.. çünkü yasak, çünkü belki anlamazsın, çünkü şimdi ben korkuyorum herkesten, çünkü nasıl bir pislik içindeyim hissediyorum şiddetle, çünkü yanlız işte herkes her zaman!

9 Haz 2013

Ve nihayet hangi azınlığa ait olduğumu anladım bu yaşımda. Romantikmişim meğer.. A politiksin dediler, B politiksin dediler, hayat senin bildiğin gibi değil dediler, çok düşünüyosun dediler, illaki bir ideolojin olmalı, bir taraf olmak zorundasın dediler...Romantikmişim meğer...Bundan siyasi bir duruş olur mu bilmem ama umut olur, değişim için bir tohum olur eminim! Kötülüğü de görüyorum, görmezden gelemiyorum ama olsun. Az olmak hiç olmaktan iyidir yine de!

Bir de soruyorlar çevre mi ekonomi mi? Anneni mi Babanı mı seviyorsun daha çok. İnsan anne sevgisinden baba sevgisine geçemez ise arıza olurmuş, ama babayı sevmeye başladı diye, anneyi unutması gerekmemeli sanki....Yine romantikçe olacak biliyorum ama ben annemi de babamı da çok seviyorum sanki.. Neden tercih etmek, kıyaslamak zorunda kalayım ki????

29 May 2013

Ama söyleyecek sözümüzün olması lazım, bu kadar açıkça tecavüz edilmez ki!! Sözümüz yoksa refüjlerde pikniklere, kirli masaörtülerinde yemeklere, ayağımızın vuran ayakkabıyı giyinmeye, sevgisiz öpüşmelere devam. O zaman herkes mutsuzluğa alışsın ve izlediğimiz dizideki o yalan dünyayı onaylayalım hepbirlikte: napalım mecburrrr!



ve hayatımızda daha daha kucuk meseleler aynı anda aynı yerde:

"Dürüst olmadığımız ya da bir konuyu bilinç altına iterek dürüst olamadığımız durumlarla yüzleşmek zordur. Başkalarının bizi bilerek ya da bilmeyerek yanlış yönlendirdikleri durumların yükünü taşımak ve sonra bunların gerçekte nereye vardığını fark etmek de öyle… Ama gerçek özgürleştirir" diyor juno..

27 May 2013

Ama ne düsünmeli simdi bilemedim.
Bir kadın çok çok eskilerini kestirmiş sökmüş atmış
Beni kendine ayna yapmış, bakmış
Bu ayna birşey düşünmeli mi?
bilemedim..

ama benim çekip gidesim var..

22 May 2013

yeter ki hayaller olsun...


bir ay tututlması öncesi / ö.ylmz....

dedim: tabi ki mucizeler var, nasıl ki kazalar varsa
dedi: nasıl kurulur ki hayal?
dedim: sabah çok erkenden açılır pencere ve içilir bir yudum su,
dedi: sanki unutmuş beni yukardaki! Nasıl bir şey istenir ki?
dedim: İlk sevişmeden korkmak gibi
Bir istesen tutamazsın bir daha halbuki...
ve öptük yanaklarımızdan....

19 May 2013

gordian knot: kördüğüm..
Demek ki, elimizden daha başka ne geleceğini bilmediğimizde dağa gitmek iyidir. Hakkında pek bir şey bilmediğimiz arayışlar bizi kendine çektiğinde, bu hayatı yaratır ve ruhu geliştiri. Bilinmeyen dağa tırmanmakla, içgüdüsel psişeye ve onun yetenekli olduğu yaratıcı eylemlere dair gerçek bilgiyi kazanırız- Öğrenmek herkes için farklı bir şekilde gerçekleşir. Ama vahşi bilinçdışından çıkan ve döngüsel olan içgüdüsel bakış açısı hayatı, hayatımızı anlamlı kılan tek bakış açısı olmaya başlar.


Yolun üzerinde belirip onu dalgalanıyormuş gibi gösteren sıcaklık dalgaları gibi, gerçek olmayan bir imge yaratıldığında yanılsama ortaya çıkar. Sıcaklık dalgalrı gerçekte vardır ama yol hiçbir şekilde dalgalanmamaktadır. işte yanılsama budur. Bilginin ilk parçası doğrudur ama ikinci parçası, yani sonuç doğru değildir.  (Kurtlarla koşan kadınlar syf. 398)

16 May 2013

ne olmak istediğimiz ve ne olduğumuz arasındaki çelişki...

14 May 2013

peki bu bir oyun tamam
zaten her yerde oyun var ama
biz nasıl devam edeceğiz, görerek ve duyarak ve oyunu bilerek
Bu kadar cok kırmızı, perdelerde bile yokken
yüzümüzü yıkarken bile bu kadar ıslanmazken yüzümüz
biz ne değil, nasıl yapacağız bu nefesi...

12 May 2013

kucağımda bir hayvan varmış gibi bir hışırtı oldu
ama kucağım boştu...

1 May 2013

Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek işe yarıyormuş...demişti biri

26 Nis 2013

Sezonu açtık dün..
Baharın gelişi ve solucanların kokusu
ay da tuttu tutulacaktı
Mls doğdu doğacaktı
yine bazı haberler duyuldu duyulacaktı işte
şimdi oturmak istiyorum karanlık yüzüm ve ben
o aslında ne güzelmiş..


bir de delirmek yok yok yok...

saat 14.26 delirme hakkımı kullanıyorum...
evet şimdi zihnim deli gibi iiiiii
ama yine de çalışıyorum gibiiiiiiiiii

22 Nis 2013

yine gördüm ve görmezden gelemedim

uyanış uyanışlar
ve bazen bir gözün görmediğini diğer göz gösterir
çünkü gözler ailedir
birbirlerini görmez ama hissederler
hep beraber görmezden gelmezler
biri kapasa da kapakları diğeri parmak sokar
ve sanmayın ki onlar sadece iki dir.
Hep daha çoktur ..

21 Nis 2013

Bir gözün ağladığını diğer göz görmez
görmesi de grekmez zaten
bir göz başka birşeye ağlarken diğer göz başka birşey için ağlar
Birinin ağladığı göl olur diğerinin ağaç
ama birlikte susarlar!
çünkü susmak tek olmaz. Susmak diğeri olduğunda sus olur,
diğeri yoksa ıssızlıktır sadece....

20 Nis 2013

şımarık insanlardan nefret ediyor
küçük bir kutuya tıkılmalarını ve kendi kusmuklarında
boğulmalarını istiyorum...
çalışırken melankolik müzik dinleme
kaç kez dedim,
sözlerini anlamadığın dım tıs tıs tıs kafa sallamalı
ve siren sesleriyle sonlanan müzikler daha iyidir..

19 Nis 2013

Bir küçük kadın
karnında iki çocukla kadınlığı öğrenmişken
annesi bile daha çocukken

o iki çocuk içi ve dışı karıştırmışken
kadının içi dış dışı iç olmuşken
çocuklar da yolu şaşırmışken
burdayız derken tam başka bir yer bilinmeyen

küçük kadın annesi bile çocukken
ne anne ne çocuk artık...

17 Nis 2013

Ama ben bu detayları bazen seviyorum
dağlarla denizin ilişkisini
dağlar çok yüksek ve deniz alçaksa mesela
aradaki düşme hissinde bir kent varsa
o kentin renkleri biraz koyu ve derinse mesela...
işte bu detayları cok seviyorum

14 Nis 2013

Bugün emek'in bana ihtiyacı yok bence
biber gazı reklamı işe yaradı
benim ise bana ihtiyacım var
bu oda dışında heryer işgal altında
ben buradayım, bir torba dolusu ayrılmış kışlık eskileri
ve domatesli bulgur kokusuyla

"daha mutlu bir an olması gerekmez mi o an'ın" demişti birisi
şimdi anladım, o kadar mutlu değilmiş o an'lar
ama kim tutuyor muhasebeyi ve kodluyor bu an'ları mutlu mutsuz diye!


13 Nis 2013

Aslında ve zaten istemediğin birşey olmadığı için hüzünlenmek
işte bu modern hayatın bize bulaştırdığı hastalık...
üzgün değilim ama yine de tuhaf işte...

7 Nis 2013

"meselenin özünü kaçırıp biçimin ve şık göndermelerin peşine düşen, bunu da muhalefet etme adına yapan, okulun rendesinden parası ve vakti çalınarak geçmiş, aklı karışık okumuş-cahillerden olmamak  lazım"   Serhat Köksal (bir +bir)


Hayatımın ilk biberli gazının pazarı
Birşeyler de birz değişmesin diye
dolaşıp gelelim, değişelim
ama özleyecek bekleyenler olsun bir yerlerde diye
biz neyi özleyeceğiz şimdi...

1 Nis 2013

kendinde durmak durmak
burada durmak durmak durmak...
şubatı daha sindirememek
Dün ün özeti  "Emek bizim , İstanbul Bizim"
mükemmeliyetçiliğe son, yapamayacağına yapamam,
yapabilecegine yaparım de!
Geçmişten gelene hayır!
Güçlü ol, denegyi bozma...

28 Mar 2013

Biraz geride durmayı becerebilmek....iste bu
''İnsanların aşkı düşünüşleri vardır ve o düşünce bazen bir objeye rastlar. O karşılaşmayla içgüdü olarak başka türlü görünür, ama içeride aşk aynı aşktır. Bu yüzden saçma aşkının da başımın üzerinde yeri var.' Tomris Uyar

26 Mar 2013

anlar


En küçük bir ses gök gürültüsü değil
Ama gergin ve boş herkes işte
öyle boş bakıyorlar, boş boş doluyorlar

Ben bugün kolaj yapmak istiyorum
neden yapmıyorum peki
hadi yapalım go to guy!
evet herkesin bir go to guy ı olmalı
olmalı

14 Mar 2013

Dünyada her zaman bir şeyler vardır, başka bir ruh bir yerlerde kıpırdanıyor, bir takım oluşlar meydana geliyordur. Bunlar kimse farketmeden olur. Kendi yapacağını o halle yapan ile olur, herkes ya da başkaları ne halde acaba dediğin an, yapacağını, hatta yapman gerekeni yapamazsın. Bu ötekini kıymetsiz bulma değil, sana fısıldanmış sırrı kaybetmeme hususunda çok sakınımlı olma ve gizlenmedir. Gizlen ki, ortaya çıksın, sakla ki kaybolmasın. Şule Gürbüz
"....19.asır ortalarından itibaren adları Bey olan redingotluları değil de bir adımını martta öbürünü avrilde atan, Şam hırkalı, koca sakallı ağaları seviyorum. Dünyanın geri kalanına aldırmadığı ve içlerine onlardan birşeyin karışmadığı, böylece kendi içine uzun, acelesiz ve derin bakmaktan öncekilerin görmediği, sonrakilerin göremeyeceği, dünyanın bilmediği bir şeyleri bulup çıkarabilen ve aynı ağırlıkla ortaya koyabilen devri ve adamları seviyorum..."  Sule Gürbüz

9 Mar 2013



Her yer deyim, ama yine de bir kuzeyliyim.
80 lerden kalma bir düğün kaseti hatırlattı
Ne çok insanı kaybetmişim ben de
Sessizce gitmişler
Ben buradayım....

8 Mar 2013

Anlamak çözmeye yetmiyor gerçekten..
ve bliyorum bunu yazarken o melodi çalıyor içten içten
ama yine de çözülmüyor
çünkü çözülecek değil mesele
bir durup bakılmalı sadece belki
ben rakı kokusunda
en mahremimi mahremime açma isteğinde
ama sıcak su torbasıyla uyuyacak olan
ben durdum
durmak istiyorum
çünkü bu toplanan suyun potansiyel enerjisi beni yıkar yakar ezer gecer
bir durmalı
az az sızdırmalı ama gümbür gümbürlemememeli belki
tek ve sonsuz mutlu an yok artık biliyorsun
bunu bilerek bilmezlik edemezsin
o zaman dur ve anı yaşa
ama o an orada öyle dayanılmaz ki
nasıl olacak?

3 Mar 2013

ona da giderken güle güle dedim.
oralarda gül hep mslm baba....

23 Şub 2013

yine güle güle,
ben giderken hep güle güle derim
annemler güler

27 Oca 2013

Tam şu anda
sütlü kahve böyle tadında sıcak
dışarısı karanlık ve soğukken
yarın için yetişmesi umulan bir sunum varken
ve yan tarafta üzerine uzanılması için adeta kıvranan yumuşacık bambu battaniye dururken
ve radyoda tam da o şarkı çalmışken
ve üstüne üstelik ay ağzına kadar dolmuşken
birini düşünüp düşünüp dalıp gitmek gerekirken
kimi, neyi düşüneceğine karar verememek ne yazık!

25 Oca 2013

İnsan kadife bir hatıradan başka nedir ki? Geçmiş: üstümüzü her gece onunla örttüğümüz... uykuların derininde kor yankılarına düşer gibi olduğumuz ve sonra unuttuğumuz. Dağın doruğu ile dağın derini arasındaki mesafeden başka nedir ki insan: derininde kor tutmuş haller, doruğunda ıssızlık bilgisi...Güne ait sesler çoğaldığında hatıranın kendisi de kokusu da bilgisi de silikleşecek...
Ve, insan
sabahın nemi kadar sessiz olmayı isteyecek.

Birhan Keskin, "Kim Bağışlayacak Beni", s:35

24 Oca 2013

huninin dar kısmından gectim yine
eve daldım sonra
yüzdüm yüzdüm
örümcek aglarını temizledim
kitapları ordan oraya koydum
kendimi buraya koydum
ama henüz kendim icin calismaya baslayamadım.
Ama bence olacak...

10 Oca 2013


Dün gece kendime verdiğim bir sözü tuttum
Güzel bir kadından güzel şarkılar dinledim.
Güzel olmanın tatlılığını hissettim
kadın olmayı yeniden sevdim
Ve sözümü tutunca iyi hissettim.
Çünkü tutmazsak kendimize verdiğimiz sözleri
Kaybolmak yok olmak olur
bulamayız bir daha kendimizi...
sanki

9 Oca 2013





Bir otel odasında (ismi evim olan) kaybolmuştum
Bulamadım kendimi ama bir başka kayboluş öncesi
Bir önceki kayboluşun yorgunluğu henüz geçmemişken
Bırakalım düşeyim dedim
O anda bir dnz  buldu beni telefonda
ve dedi ki hem derin olsun hem yüksek!!







Bana bir yazı buldu sonra kitaplarının arasından:

ORUÇ ARUOBA 

de ki işte 


YAŞAM (ki) 

16. 

Yaşamının inişleri çıkışları olacak gerçi 
(bir gün öyle, bir gün böyle...); 
ama, göreceksin ki, yaşayacağın temel oluşum, 
düşüş olacak: yeteneklerinin daralması; 
yapabileceklerinin azalması; yaşama yürüyüşünün 
tık-nefes kalması – yaşam yolunun kısalması... 

yaşarken, sürekli düştüğünü göreceksin – 
çeşitli yüksekliklerden çeşitli derinliklere... 

Yaşamın, düşüşün olacak. 

Yaşarken düşeceksin. 

Ama bu demek değildir ki yaşamın boşunaydı; önce yükselip sonra düşerek, bir hiç oldu: Zaten, bu yüksekliklere çıkıp, bu derinliklere düşmen, senin yaşamının getirdiği zorunluktu – sen, sen olarak, 
ancak ve zorunlu olarak, o yükseklilere çıkıp, 
ancak ve zorunlu olarak, o derinliklere düşebilen olacaktın – oldun da, oluyorsun da, 
daha da olacaksın. 

Yaşamın, zaten, buydu; 
bu olacak 
– sen, zaten, busun; 
bu olacaksın. 

O yükseklikler ne denli yüksek, 
O derinlikler ne denli derin olmuşsa, olacaksa, 
yaşamın da o denli yüksek, o denli derin olmuş 
–olacak– demektir. 

Yaşamın, yüksekliklerin ile derinliklerin arasında 
gidip 
gelecek. 

Yaşamın, 
yüksek ve derin 
olacak.