29 Mar 2018


Dedim: 
Mimarlıgın bu yamulma halleri cok hosuma gidiyor

A.Pş dedi:
Evet kitlesel eylemler hep yamultuyor, Bayram Namazları, cenazeler...
Dedim:
İste o cosku hali nesnenin sınırlarını bozan cok heyecanlandırıyor beni
hep ozenirim o aidiyeti hissetsem keske diye


dedi:
Aidiyet özlemimiz gerçek ama
Mesafe almamız gereken bir şey
(bir foto)
nasıl da mutlular
bir yandan da modern toplum "madem böyle birşey var" demiş gibi
yani futbol falan bir şekilde barışıyor sanırım bu duygu ile
tabi "insanın bir barbar bir de rasyonel tarafı vardır" masalını yersen
bilmiyorum nasıl düşünmek lazım

dedim:

yani bu barbar tarafı kabul edip bir tarafa akıtmalı sanki
futbol mesela onemli bir enerjinin dısarı cıkmasını saglıyor geregince kullanılsa

dedi:
 yine de problemli buluyorum barbarlık ile flört etmeyi
 geçen senelerde bülent diken "barbarlıktan bahsedenler hep kendilerini barbar olarak hayal etmekten hoşlanır etraflarındakileri değil" kabilinden birşey demişti
 haklısın
 evcil dünya da problem

dedim:
 onu biz oyle tanımlıyoruz
yeme zevklerimiz cinsel durtulerde barbarlık iceriyo mesela
 bir cok kendimizi ifade etme hallerimiz
biz tanımlarla marjinallestiriyoruz belki
bir stadyum dolusu insanla aynı sarkıyı soylemek ve beraber heyecanlanmak cok onemli bir deneyim bence

dedi:

eskiden daha çok merak ediyordum
şimdi o kadar etmiyorum
belki bir konserle yetinirim



Sonra dedi:
Tevafuk! dedi
Dedim:

tevafuk benim hayatımın genel örüntüsü
 sanırım o yuzden daha cok konusmam dertlerimi anlatmam lazım ki careler beni bulsun






Ya tutarsa?  Bulutlar maya tutarsa?
Yağarsa yağmur
Islanırsa mı binalar?

27 Mar 2018

Gökyüzü Kimin? Mimarlık Kimin?




Gökyüzü Kimin? Mimarlık Kimin?
20/3/2018 / skopbülten  
URL: http://www.e-skop.com/skopbulten/gokyuzu-kimin-mimarlik-kimin/3733

Mimarlık, ürettiği “mega” projelerle günümüz ekonomik sisteminin motoru. Aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel alanda yarattığı anlamlar ve örgütlediği ilişkilerle hatırı sayılır bir iktidar alanına sahip. Bu nedenle mimarlık üretim mekanizmalarının içerik ve sınırlarını, hâkim ideolojilerin ve piyasanın manipüle ettiği ekonomik değerler oluşturuyor. Bu anlamda mimarlık, ekonomik değeri yüksek büyük ölçekli nesneler üreten bir hizmet ve uzmanlık alanı. Bu büyük ölçekli nesnelerin üretim mekanizmaları içinde yer alan birçok insanın kişisel değerleri de, kendilerine dikte edilen kimliklere indirgenmiş durumda. Mimarlık hizmetinin bilgi ve araçlarını edinmiş kişiler, mimar, mühendis, tasarımcı, müteahhit, gayrimenkul danışmanı vb.; daha temsilî düzeyde ise yetkili bir imza, pazarlama aracı bir yüz, bir etiket... Mimarlığı talep eden ya da mimarlığın muhatap aldığı kişiler ise kullanıcılar, müşteriler, işverenler... Mimari nesnenin ekonomik değerlerle işlevlendirilmiş, anlamlandırılmış üretim mekanizmaları içinde tüm bu kimlikler, zorunlu ekonomik bağlar ve güç ilişkileriyle birbirlerine bağlı olarak birarada duruyor. Mimarlık hizmeti, ihtiyaçlar ve arzular arasında, kâr-zarar hesapları ve pazarlıklarla büyük bir organizasyon. Bu organizasyonun ekonomik risklerini göze alan baş kahramanlar ise inşaat şirketleri ve yatırımcılar. Mikro ölçekte, çoğunlukla resmî olarak varlıklarını ispatlayabilecekleri bir kimlikleri bile olmayan inşaat işçileri ise ölüm riskini göze alıyor.
Herkes İçin Mimarlık Derneği (HİM), bu üretim mekanizmalarının tanımları içine hapsolmuş birçok kişi ve kuruma başka bir mimarlık pratiğini ve düşüncesini mümkün kılan kamusal bir aralık yaratmak amacıyla kuruldu. Derneğin yarattığı bu alan, piyasanın ekonomik değerleri açısından bakıldığında sistemin işleyişinde bir arıza olarak görülebilir; amatör, eksik, aksak, mekanize olamamış, ayakları yere basmayan vs. diye nitelenebilir. Farklı bir açıdan baktığımızda ise, imkân tanıdığı karşılaşmalarla, bulutsu bir örgütlenmeye hareket alanı sağlıyor.
Bu örgütlenmenin yaşamsal hareketi içinde, piyasanın üretim mekanizmaları dahilinde tarif edilen özne-nesne konumları, sınırlarından arınmış ve savunmasız olarak baş başa kalıyor. Üretimin neresinde, ne oranda ve nasıl yer alacağınızın dışardan belirlenmediği, bir karar merkezinin ve yaptırımların olmadığı, nihai bir nesnel sonucu her zaman hedeflemeyen bu örgütlenmeye dahil olmak, piyasanın üretim dişlileri içinde kişiselliklerinden arındırılmış, bazen marjinalleşmiş birçok insan için hem özgürlük vaat eden hem de tedirgin edici bir deneyim. Hareketin itici gücünü, henüz ekonomik sistem içinde bir kimlik olarak tanımlanmamış, dolayısıyla bu alanın özgürlüğünü kendiliğinden kullanabilen öğrenciler oluşturuyor.
Herkes İçin Mimarlık Derneği, gönüllü öğrencilerle profesyonellerin biraraya gelerek, kentsel ve kırsal alanları ilgilendiren toplumsal sorulara mimarlık ve tasarım bağlamında yaratıcı cevaplar aradığı bir platform. Dernek, ilgi alanlarını ve çalışmalarının içeriğini, ülke veya dünya gündeminde öne çıkan konulardan ya da derneğe iletilen çağrılar arasından belirliyor. Yeniden işlevlendirme, onarım ya da sıfırdan inşa yoluyla kamusal değerleri gözeten projeler üretiliyor; aynı zamanda farklı yaş ve mesleklerden insanlarla, öğrenci ve çocuklarla atölye ve etkinlikler düzenleniyor. Çalışmaların gerekliliklerine uygun olarak açık çağrılar yaparak ya da davetler yoluyla konu hakkında ilgili kişi ve kurumlarla iletişime geçilerek katılımcı süreçler oluşturuluyor. Çalışmalar, katılımcılar arasında karşılıklı sorumluluğa ve iş bölümüne dayalı ilişkilerle yürütülüyor. Gönüllülük esasına göre çalışan derneğin idari, lojistik, proje ve atölye giderleri, üye aidatlarından, bağış ve sponsorluklardan karşılanıyor.
Derneğin e-posta adresine iletilen her çağrı, ortak bilgi havuzu içinde tüm üyelerle paylaşılıyor. Dernek üyeleri hangi çalışmaya dahil olmak istediklerine kendileri karar veriyor ve oluşan ekipler haberleşme, tartışma, bilgi paylaşımı için farklı ortamlarda biraraya gelerek, yapılacak üretimin planlaması, organizasyonu, kurulacak işbirlikleri gibi konuları tartışarak projeyi olgunlaştırıyor. Projelerin üretim sürecinde, bu işleyiş şemaları karşılaşılan yeni durumlara göre değişiyor. Herkes ilgi duyduğu konuyla heyecanının ve enerjisinin yettiği kadar ilgileniyor.
Dernek “Mimarlık kimin içindir?” sorusuna “Herkes için” cevabını veriyor; mimarlığı hem herkesin ortak bir değeri yapıyor hem de hiç kimsenin tek başına ya da toplumsal bir sınıf olarak sahip olamayacağı bir değere yükseltiyor. Ekonomik bir getirisi olmayan kamusal bir amaç için ortaya konan gönüllü emek ve mesleki bilgi de bir “iyilik” ya da “bağış” olarak tanımlanamıyor. Bu anlamıyla, gerek kişisel deneyim ölçeğinde, gerekse kamusal ölçekte soru soran ve farklı yaşam ve üretim biçimlerinin potansiyellerini arayan, alternatif üretim biçimleri ve ortaklıkları tartışan, toplum yararını gözeten ve kamusal değerler yaratabilen, kariyer tanımları dışında kişisel inisiyatif alanları açabilen, üretim süreçlerine yönelik bazen cevaplanamaz soruların peşine düşebilen eleştirel bir hareket ortaya çıkıyor.
Karşılıklı ilişkiler kurarak üreten, bilgi paylaşan herkes bu hareket içinde hem kendisi, hem de “anonim” bir hiç kimse. Mimarlık hem herkesin yaşamsal hareket alanı, hem de hiç kimsenin. “Ağaçlar, dereler, gökyüzü kimin” diye soran bir çocuk şarkısına, “tanrının, Atatürk’ün, belediyenin” vb.[1] gibi cevaplar veren çocukların olduğu bir toplumda ekonomik değer ve mülkiyet sınırları dışında bir mimarlık düşünmek, bunun araçlarını ve koşullarını yaratmak elbette zor. Dernek bu anlamda gökyüzünün hepimizin olduğu gerçeğini hatırlatan bir hayal...





Oidupus

Lacan'a göre; Oidipus karmaşası, kültüre ve dolayısıyla insan olmaya giden zorunlu bir süreçtir; Oidipus’suz kültür ya da uygarlık olamaz Ancak bu dogal bir karmaşa degil, simgesel bir karmaşadır.Simgesel yapının devreye girmesiyle insan yavrusunun simgesel sisteme geçişini ve bu geçişte oluşan evreleri açıklar. Örnegin, buradada gerçek bir babadan sözedilip edilmediği önemli değildir, önemli olan Oidipus yasasını geçerli kılmak üzere simgesel baba işlevidir, ki bunun tanımı Babanın Adı olarak belirtilir. Böylece simgesel düzene giren çoçuk, kendi kültürel konumunu bu simgesel adı tanımakla edinmeye başlar. Burada dikat edilmesi gereken nokta, Oidipal Yasa'nın özünde simgesel bir yasa olmasıdır.
Oidipus aracılığıyla simgesel sisteme geçiş öznenin kuruluş sürecidir. İnsan yavrusu, böylece kendi bütünsel gerçekliğinden koparılarak simgesel gerçekliğin alanı içinde insan olma yoluna girer. Bu sırada, Oidipus yasası gerçek gerçeklik ile kişinin kendi arasında ve daha da öte kişinin kendi gerçekliği ile gerceklik düsüncesi arasında bir yarılmaya / bölünmeye yolaçar. Çünkü kendini Kültürel Düzenin simgeleriyle düşünen özne, bu anda kendine yabancılaşmakta, kendine ve çevresine dair bakışı dolayımlanarak mesafelenmektedir. Simgenin anlamı burada açıktır; dolayımsız ikili ilişkinin (anne-çcocuk) arasına giren üçüncü bir ögedir burada simge.
İnsan yavrusu, bu simgeyi kullanmakla kendini ötekinden ayırma imkânı edinir, ancak bu imkânın kendisi kendini bir zorunluluk olarak kabul ettirir. Yani bir Yasa olarak. İste, bu noktada simgesel düzenin başlıca yasasını Babanın Adı olarak ortaya çıkar. Baba, burada simgesel olarak Fallus’a sahip olan yetkeyi temsil eder. Fallus, cinsel organ anlamında değil simgesel yasanın yetkesini temsil etme anamındadır.Fallus’a sahip olan Babanın Adı’dır ve çocuk bu adı tanıyarak kültürün ve dilin dünyasına girer ve özne olarak o dünyaya tabi olur. Açıktır ki Hadım Edilme Korkusu denilen süreçte aynı şekilde simgesel bir süreçtir.
Lacan’a göre, Oidipus karmaşasıyla simgesel düzene dahil olmak, daha önce, Dil dolayımıyla belirtilmiş olan iki temel noktanın geçekleştirilmesi anlamına gelir.
Bilinçdışının kuruluşu,
ve böylece birey-öznenin kuruluşu.
Oidipus karmaşası olarak belirtilen karmasa ya da Yasa, anne ile çocuğun doğal ilişkisinin yasaklanması, ve bu yasakla doğan bilincdışı arzunun Babanın Adı'yla yeni imgesel biçimlerle ikame edilmesiyle çözülür. İnsan yavrusu böylece toplumsal biçimleri edinir ve birey-özne olur.Özetle, kültürel düzene girişin anahtarı bu kökensel bastırmayla sözkonusu olmaktadır.

24 Mar 2018




İstanbul otobüs durağında uyudu ve soğuktu
meydandan geçmiş bulundum