Tüketmek Zorunda Olduğum Enerji Fazlalığı İşlemek İstediğim Günahlar Kısaca deryada deryalıklar!
31 Mar 2008
Stuanist international _Constant Nieuwenhuys
http://members.chello.nl/j.seegers1/situationist/journals.html
http://library.nothingness.org/articles/SI/
ruj lekesi kitabında greil marcus situasyonist felsefeyi dadadan alır punka bağlar
gösteri toplumu, guy debord'un modern toplum eleştirilerinden oluşan aforizmalarla örülü kitabının ismi. debord'un kavramsallaştırması sonrasında gösteri toplumu toplumbilimcilerin vazgeçemedeği, kolay kolay da vazgeçemeyecekleri bir bakış sunmuştur. aşağıda debord'un kitabından alıntıladığım önemli aforizmaları bulunuyor...
1-modern üretim koşullarının hakim olduğu toplumları tüm yaşamı devasa bir gösteri birikimi olarak görünür. dolaysızca yaşanmış herşey yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmıştır.
9- gerçek anlamda altüst edilmiş dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır.
12- gösteri, kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunar. görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür der başka bir şey demez. ilkesel olarak talep ettiği tutum bu eilgen kabulleniştir;ve ortaya çıkşına karşılık verenin olmaması ve görünüş üzeründeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir.
13- gösterinin temelden totolojik karakteri, araçlarının aynı zamanda da amaç olması gibi basit bir olgudan kaynaklanır. o, modern edilgenlik imparatorluğunun asla batmayan güneşidir. dünyanın tüm yüzeyini örter ve ihtişamını sonsuza dek korur.
14- modern endüstriye dayanan toplum, raslantısal ya da yüzeysel olarak gösterisel değil, temelde gösteri yanlısıdır. hakim iktisadın imajı olan gösteride amaç hiçbir şey, gelişme ise herşeydir. gösteri, kendinden başka hiçbir şeye varmak istemez.
15- gösteri, günümüzde üretilen nesnelerin kaçınılmaz süsü, sistemin rasyonelliğinin genel açıklaması olarak ve sayıları giderek artan imaj-nesneleri doğrudan doğruya biçimlendiren ileri bir iktisadi sektör olarak güncel toplumun esas üretimidir.
16- iktisadın yaşayan insanları bütünüyle boyun eğdirmesi ölçüsünde, gösteri de onları kendine tabi kılar. gösteri, bizzat kendisi için gelişen iktisattan başka bir şey değildir. o, şeylerin üretiminin sadık yansıması ve üreticilerin aslına bağlı olmayan nesneleştirilmesidir.
18-gerçek dünyanın basit imajlara dönüştüğü yerde, basit imajlar gerçek varlıklar ve hipnotik bir davranışın etkili motivasyonları haline gelir.artık doğrudan doğruya algılanamayan dünyayı uzmanlaşmış farklı dolayımlarla gösterme eğilimi olarak gösteri, görmeyi doğal olarak insanın ayrıcalıklı duyusu -ki eski dönemlerde bu ayrıcalık dokunma duyusunundu- kabul eder; en soyut ve en aldanabilir duyu olan görme güncel toplumun genelleştirilmiş soyutlamasına denk düşer. fakat gösteri, sadece bakışla özdeşleştirilemez; bakış, duymayla birlikte olsa bile. gösteri, insanların etkinliklerine tabi olmayan, insanların yapıp ettikleri tarafından yeniden ele alınamayn ve düzeltilemeyen şeydir. o, diyaloğun karşıtıdır. bağımsız temsilin olduğu yerde gösteri kendini yeniden yaratır.
24- gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur. yaşam koşullarının totaliter yönetimi döneminde iktidarın kendi portresidir. gösteri ilişkilerindeki fetişist katıksız nesnellik görünüşü, bu ilişkinin insanlar ve sınıflar arasındaki ilişki olma özelliğini gizler: sanki ikinci bir doğa kaçınılmaz yasalarıyla çevremize hükmediyormuş gibidir. ama gösteri, doğal bir gelişme olarak düşünülen teknik gelişmenin zorunlu bir ürünü değildir. tam tersine, gösteri toplumu kendi teknik içeriğini seçen biçimdir. en ezici yüzeysel tezahürleri olan kitle iletişim araçlarının sınırlı görünümü altında ele alınan gösteri, basit bir aletler toplamı olarak toplumu istila ediyormuş gibi görünse bile bu aletler aslında hiç de yansız değildir, aksine gösterinin bütüncül özdevinimine elverişli olan araçlardır. eğer böyle tekniklerin geliştiği çağın toplumsal ihtiyaçları sadece bu teknikler dolayımıyla tatmin edilebiliyorsa, eğer bu toplumun yönetimi ve insanlar arasındaki bütün bağlantılar artık sadece bu anlık iletişim gücünün aracılığıyla uygulanabiliyorsa bunun nedeni bu iletişimin temelde tek yanlı olmasıdır; bu iletişimin yoğunlaşması, belirlenmiş bu yönetimin sürmesini sağlayan araçların var olan sistemin yönetiminin elinde toplanmasına denk düşer. gösterinin genelleşmiş bölünmesi modern devletten, yani toplumsal işbölümünün ürünü ve sınıf tahakkümünün organı olan toplumdaki genel bölünme biçiminden ayrı değildir.
30- izleyicinin (kendi bilinçsiz etkinliğinin sonucu olan) seyredilen nesneye yabancılaşması şöyle ifade edilir: izleyici ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar; kendisini egemen ihtiyaç imajlarında bulmayı ne kadar kabul ederse kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar. gösterinin etkin insan karşısındaki dışsallığı, kendi davranışlarının artık bu insana değil, bu davranışları ona sunan bir başkasına ait olması gerçeğinde ortaya çıkar. işte bu yüzden izleyici hiçbir yerde kendini evinde hissetmez, çünkü gözteri her yerdedir.
31- emekçi kendisini değil, bağımsız bir gücü üretir. bu üretimin başarısı, yani bolluğu, üreticiye mahrumiyet bolluğu olarak geri döner. üreticinin dünyasına ait bütün zaman ve mekan yabancılaşmış ürünlerinin birikimiyle birlikte ona yabancı hale gelir. gösteri bu yeni dünyanın haritasıdır, yani bu dünyanın alanını tamı tamına kaplayan bir haritadır. elimizde tutamadığımız güçler bile bütün kuvvetleriyle kendilerini bize gösterirler.
32- toplumdaki gösteri, somut bir yabancılaşma imalatına tekabül eder. iktisadi yayılma, esas olarak bu özgül endüstriyel üretimin yayılmasıdır. kendisi için hareket eden ekonomiyle birlikte gelişen şey, bu ekonominin başlangıçtaki çekirdeğinde bulunan yabancılaşmadan başka bir şey olamaz.
33- ürettiği şeyden ayrılmış olan insan, kendi dünyasının bütün ayrıntılarını giderek daha güçlü bir şekilde bizzat üretir ve böylece kendini dünyasından giderek daha fazla ayrılmış hisseder. yaşamı kendi ürünü olduğu ölçüde yaşamından ayrı düşmektedir.
34- gösteri, öyle bir birikim aşamasındaki sermayedir ki imaj haline gelir.
----yaşamın her bir görünümünden kopmuş olan imajlar, bu yaşamın birliğini yeniden kurmanın artık mümkün olmadığı ortak bir akışta kaynaşırlar. kısmi olarak gözönünde bulundurulan gerçeklik, ayrı bir sahte-dünya olarak, salt seyrin nesnesi olarak, kendi genel birliğinde sergilenir. dünyasal imajlardaki uzmanlaşma, aldatıcı bir şeyin hakikatle yüz yüze gelmekten kaçındığı özerkleşmiş imaj aleminde kendini tamamlanmış bulur. genel anlamda gösteri,yaşamın somut tersyüz edilişi olarak, canlı olmayanın özerk devinimidir.
sundract: http://www.bopsecrets.org/SI/debord.films/spectacle.htm
nternationale situationniste, sayı: 1, 1958
kurulmuş durum: olaylardan oluşan bir oyunun ve birleştirici bir iklimin ortaklaşa örgütlenmesiyle, bilinçli ve somut kurulmuş bir hayat anı.
durumcu-situasyonist: durum kurma teorisi ya da pratik faaliyeti ile ilgili olan. durum kurmayla uğraşan kişi. situasyonist enterenaoyonalist üyesi.
durumculuk-situasyonizm: yukardakilerin çarpıtılmasıyla türetilmiş, anlamsız bir terim. varolan olguları yorumlayan bir öğreti anlamına gelebilecek bir situasyonizmden sözedilemez. situasyonizm kavramı, açıktır ki, situasyonizme karşı olanlar tarafından uydurulmuştur.
psikocoğrafya: coğrafi evrenin-bilinçli olarak örgütlenmiş olsun ya da olmasın-bireylerin duygu ve davranışlarını üzerindeki özgül etkilerini inceleyen dal.
psikocoğrafik: psikocoğrayaya ilişkin. coğrafi çevrenin duygular üzerindeki dolaysız etkilerini açığa vuran.
psikocoğrafyacı: psikocoğrafik olguları inceleyen ve onlar hakkında bilgi veren.
dolanma-dérive: şehirleşmiş toplumun koşullarıyla bağlantılı bir deneysel davranış tarzı. çeşitli ortamlarda benimsenebilecek bir transit geçiş tekniği. belirli bir sürekli dolanma dönemini anlatmak için kullanılır.
birleştirici şehircilik: deneysel davranışlarla dinamik ilişki içinde olan birleştirici bir iklim yaratmak için, sanat ve tekniklerin birlikte kullanılmasını öngören teori.
çalıp değiştirme-détournement: daha önce kullanılan estetik ögelerin çalınıp değiştirlimesinin kısaltılmış biçimi. geçmişteki ve bugünkü sanat üretiminin, daha üstün bir ortam yaratmak üzere iç içe geçirilmesi. bu anlamda, situasyonist resim ya da müzikten değil, yalnızca bunların situasyonist kullanımından sözedilebilir. daha basit anlamıyla, eski kültürün çalınıp değiştirilmesi, bu alanların yıpranıp önemini kaybetmesini kanıtlayan bir propaganda biçimidir.
kültür: belirli bir tarihsel anda gündelik hayatın muhtemel örgütlenişlerini yansıtan ve bunları önceden biçimlendiren şey. bir topluluğun, ekonomi tarafından nesnel olarak belirlenen hayat üzerinde etkide bulunduğu, estetik, duygu ve törelerden oluşan karmaşık bütün.(bu terimi, yalnızca değerlerin yaratılması perspektifiyle tanımlıyoruz; onların öğretilmesi amacıyla değil)
çözülme: geleneksel kültür biçimlerinin, (daha üstün kültürel yapıları gerektiren ve bunları mümkün kılan) daha daha iyi hükmediş biçimlerinin doğması sonucu kendilerini ortadan kaldırması. 1930 dolaylarında son bulan, eski üstyapıların köklü biçimde yıkıldığı etkin bir çözülme dönemiyle, bunu izleyen ve günümüze kadar süregelen bir tekrarlama dönemi ayırt edilebilir. çözülmeden yeni yapılara geçişte yaşanan gecikme, kapitalizmin devrimci tasfiyesindeki gecikmeyle ilgilidir. ` : çev: n. gürbilek, defter, no:4`
30 Mar 2008
Western philosophy has betrayed the body; it has actively participated in the great process of metaphorization that has abandoned the body; and it has denied the body. The living body, being
at once "subject" and "object", cannot tolerate such conceptual division, and consequently philosophical concepts fall into the category of the "sign of non-body". Under the reign of King Logos, the reign of true space, the mental and the social were sundered, as were the directly lived and the conceived, and the subject and the object. New attempts were forever being made to reduce the external to the internal, or the social to the mental, by means of one ingenious typology or another. Net result? Complete failure! Abstract spatiality and practical spatiality contemplated one another from afar, in thrall to the visual realm( 1991a:407) syf 52
matter and memory
| ||||||||||||||||||||||
copyright 2007, David G. Myers, Hope College, Holland, Michigan 49422-9000, USA |
29 Mar 2008
Lefebvre social space and production of space
syf 45
mekan eylemi oluşturan ugraşıların amaçlarının önemli bir parcası haline gelmekte.
There is one question which has remained open in the past because it has never been asked: what exactly is the mode of existence of social relationships? Are they substantial? natural? or formally abstract? The study of space offers an answer according to which the social relations of production have a social existence to the extent that they have a spatial existence; they project themselves in to a space, becoming inscribed there, and in the process producing the space itself.
Failing this, these relations would remain in the realm of "pure" abstraction-that is to say, in the realm of representations and hence of ideology :the realm of verbalism, verbiage and empty words.( 1991a:129; emphasis added)
The message is clear, but few on the Left have been willing to accept its powerful connotations: that all social relations become real and concrete, a part of our lived social existence, only when they are spatially "inscribed"- that is, concretely represented-in the social production of social space. Social reality is not just coincidentally spatial. There is no unspatialized social reality. There are no aspatial social process. Even in the realm of pure abstraction, ideology, and representation, there is a pervasive and pertinent,if often hidden spatial dimension.sojanın acılımı syf 46
23 Mar 2008
22 Mar 2008
Lefebvre- Difference
center-Periphery(kenar varos)
conceived-lived
representation of space-space of represantation ? bul
For lefebvre, lived spaces were passionate, "hot", and teeming with sensual intimacies. Conceived spaces were intellectual, abstract, "cool", distanciating. They too inflamed passions, but these were centered more in the mind than in the body. ...But even here, although not always succesfully, he tried to avoid the rigidity of categorical equivalence(body=hot=periphery, mind=cool=center) for this reeked of what he saw as the deadening of dialectical reasoning in conceptual dualisms,in the construction of compelling binary oppositions that are categorically closed to new, unanticipated possibilities. Two terms newer enough, he would repeadly write. There is always the OTHER, a third term disrupts, disorders, and begins to reconstitute the conventional binary opposition into an-Other that comprehends but is more than just the sum of two parts.(syf 31)
"META..." has many meaning: transgression, a going beyond, an excess, etc. Meta-physics did not imply at first a negation or denial of the physical;it took on this sense only after the long and eventful development of modern philosophy. Similarly, meta-language does not signify the abolution of language; it conveys the meaning of a "discourse on discourse"...
The term meta -philosophy then is not the abolution of philosophy. To the contrary, it opens up a sphere of reflexion and meditation in which philosophy appears in all its fullness but also with all its limitations...Meta philosophy differs from philosophy most notably in its acceptance of the world of representations. it analyzes representations as such, as internal to their world, and from this analysis comes to critique of representations...The great illusion of philosophy arises from the belief that it can completely transcend(aşmak) representations to reach a more concrete and complex truth.(La Presence et l'absence:Contribution a la theori desrepresentations(1980:89-90, sojas translation)(syf 33-34)
This commentary on the meanings of meta-positions the "critique of representations" at the heart of Lefebvre's metaphilosophy and, as we will soon see, at the source of his conceptualization of the (social)production of (social) space.(sojanın yorumu)
Lefebvre was one of the first to therozie Difference and otherness in explicitly spatial terms and he linked this spatial theorization directly to his meta-Marxist critique of the "representations of power"and the "power of representation". He did so by insisting that difference be contextualized in social and political practices that are linked to spatio-analyse, the analysis or better, the knowledge (connaissance-bilme tanıma) of the (social) production of (social) space. syf34
"Our geography invades(istila) the planet.This is the second voyage(yolculuk), the reappropration(yeniden tahsis etme, kendine mal etme) through(-den) knowledge.
Geography is nothing else, its birth is there, at the moment at which knowledge becomes universal, in spatial terms and not by virtue of any right"
Space makes an inventory of the adventures of the knowledge, omitting(icine almmamk ihmal) nothing ; knowledge traces a cartography (haritacılık)of known land, omitting nothing.
The minute filling in of terrestrial(dunyevi,karasal) reaches and the exhaustive account of cycles of knowledge are one and the same operation and permit(izin) The Extraordinary Voyages to establish the diffucult relationship between the spatial or geographic model and the model of knowledge as encyclopedia. The (re)emergence of this language of paths, routes movements, planes, and maps, this spatial language of the writting of the world(geo-graphy), marks the moments of passage toward a new epistemology...To read and to journey are one and the same act.
(Michel Serres commenting on JulesVerne's The Extraordinary Voyages in Hermes: Literature, Science, Philosophy, 1982:xxi
syf26
mekan icinde hareket , traveller olma yeni bir fenomen yarattı. cografya bilgiyi yakaldı.
bilgi kartografisini olusturdu dunyanın ama icindebirsey barındırmadı.
bilgi seyehatle aynı deneyim olarak dusunme yanılgısı...neden?
ALLEGORY
(Oxford English Dictionary)
continuous of time in space-fragmented memory
it is certainly because of that metamorphic(baskalasım gecirmis) quality that i rely(dayanmak)in this book on the narrative(hikaye) figure of allegory to describe certain trends in postmodern sensibility(duyarlık).
For allegory... represents a continuous movement toward an unattainable(erisilemez)) origin, a movement marked by the awareness of a loss(kayıp zarar)that it attempts(deneme,girisim) to compensate(telafi,gidermek) with a baroque saturation and the obsessive reiteration(az bir degisiklikle yinelenen) of fragmented memories...like the myriad(bi suru) experiences of a long journey to a mythic(hayali efsanevi) homeland."
(Celeste Olalquiaga, Megalopolis, 1992:xx-xxi)
zamanın mekan ıcındekı sureklı transformasyonu belkıde postmodernızmın kaygılandırıcı ozellıgı.
manasızlıktakı fazlalık,
Elektroniklikteki vücut
Varlıktaki eksiklik
postmodernizmin henuz olgunlasmamıs iddiaları iste mekanda zamanın surekliligi falanpostmodernizmin olumunu acıklar bu bir intihardır ama anka kusunun olumsuz olarak dogmak icin yaptı intihar gibi baskalasım gecirecek
ve simdi bu mekanda zamanın devamlılıgı kesintiye ugrayan bellekle acıklanmaya calısılıyo ve aradaki kayıplar barok tarzı doygunlukla, cok az degisiklikli tekrarlarla doldulrularak telafi ediliyo
yane bi nevi daha postmodernizm iddialarını acıklayamıyo
Data fragmentation occurs when a piece of data in memory is broken up into many pieces that are not close together.
zaman mekanın gevsemesi parcalara ayrılması ise bu gevsemeyi mekan uzerinden acıklayamayız. zamanı mekanın parcalanması olarak anların devamı olarak dusunmek parcalanan mekanlar arsında bosluklar dogmasına sebep olmakta. fragmentation ve bu bosluk yine mekan ile doldurulmaya calısılmakta ama bosluk zamanın belirdigi an aslında. immeterial olan.
9 Mar 2008
insan zamanda değil, zaman insanda yaşar! demis
Beyin nesnede ihtiyaçlarımıza karşılık gelen şeyi "seçmemiz" için gerekli aracı sunar.
Alımlanan hareketle uygulanan hareket arasında bir aralık açarak beynin kendisi iki bakımdan seçim haline gelir, çünkü beyin sahip olduğu sinirsel kanallar sayesinde uyarımı sonsuza dek böler veseçim yapmayı bize bırakır.
Beden:
beden zamandaki nokta biçimli bir an olmadığı gibi uzaydaki bir matematiksel nokta da değildir. Beden maruz kalınan uyarımların sıkıştırılmasını güvence altına alır ve nitelik burdan doğar.syf 84
Süre özünde bellektir, bilinçtir, özgürlüktür.
1- geçmiş şimdide korunur ve birikir.
2- şimdi geçmişin gitgide büyüyen imgesini açık biçimde kendinde taşır , ardımızda sürüklediğimiz, biz yaşlandıkça daha da ağırlaşan yüke sürekli nitelik değiştirmesiyle tanıklık eder.
3-Dolaysız algının oluşturduğu bir zemini anıların örtüsüyle kaplıyor olarak ve de aynı zamanda bir anlar çokluğunu sıkıştırıyor olarak iki biçimi altındaki bellek.syf 82
Niteliğin zemini de süre...
Sürenin içinde olma şartı 'nitelik'
Eğer şeylerde de bilinçtekinden daha az olmamak üzere nitelikler varsa, eğer benim dışımda da niteliklerin bir hareketi varsa, şeylerin de kendilerine özgü bir tarzda sürenin içinde olmaları gerekir.syf 82
Akhilleus'un koşusu / Deneyim
Hareketin karışımı
1- Hareketli cisim tarafından katedilen, sonsuzca bölünebilir sayısal bir çokluk oluşturan, gerçek yada olanaklı bütün parçaları edimsel olan ve yalnızca derece bakımından farklılaşan uzay,
2- Diğer yandan ise "Başkalaşma" olan niteliksel virtuel çokluk olan saf hareket, tıpkı adımlarla bölünen ama her bölündüğünde doğasını da değiştiren Akhilleus'un koşusu gibi.
Her yerdeğiştirmenin ardında başka bir doğaya sahip bir değişim (Transport) olduğunu keşfeder.
örn: Dışardan bakıldığında koşu sayısal bir kısım gibi görünen şey içeriden yaşandığında aşılmış bir engeldir. syf 80
Achilles in Greek philosophy
The philosopher Zeno of Elea centered one of his paradoxes on an imaginary footrace between "swift-footed" Achilles and a tortoise, in which he proved that Achilles could not catch up to a tortoise with a head start, and therefore that motion and change were impossible. As a student of the monist Parmenides and a member of the Eleatic school, Zeno believed time and motion to be illusions.
Paradoxes of motion
[edit] Achilles and the tortoise
You can never catch up.
“ In a race, the quickest runner can never overtake the slowest, since the pursuer must first reach the point whence the pursued started, so that the slower must always hold a lead. ”
—Aristotle, Physics VI:9, 239b15
In the paradox of Achilles and the Tortoise, we imagine the Greek hero Achilles in a footrace with the plodding reptile. Because he is such a fast runner, Achilles graciously allows the tortoise a head start of a hundred feet. If we suppose that each racer starts running at some constant speed (one very fast and one very slow), then after some finite time, Achilles will have run a hundred feet, bringing him to the tortoise's starting point; during this time, the tortoise has "run" a (much shorter) distance, say one foot. It will then take Achilles some further period of time to run that distance, in which said period the tortoise will advance farther; and then another period of time to reach this third point, while the tortoise moves ahead. Thus, whenever Achilles reaches somewhere the tortoise has been, he still has farther to go. Therefore, Zeno says, swift Achilles can never overtake the tortoise. While common sense and common experience would hold that one runner can catch another, according to the above argument, he cannot; thus the paradox.
[edit] The dichotomy paradox
You cannot even start.
“ That which is in locomotion must arrive at the half-way stage before it arrives at the goal. ”
—Aristotle, Physics VI:9, 239b10
http://en.wikipedia.org/wiki/Zeno%27s_paradoxes#Achilles_and_the_tortoise
olumsuzlamanın eleştirisi
7 Mar 2008
algıla...anla...bil
Platon - Bir Çoktur, Çok Birdir. Varlık Yokluktur..vs diyenlerle alay eden ilk kişidir.
Platon, her durumda ne kadar, nasıl, nerede ve ne zaman diye soruyordu.syf 78
Bergson süreyi bir-çok, varlık-hiçlik gibi diyalektik yöntemle açıklamaz ve bu ikili düşünme tarzına karşıdır.syf 78,79
idealar dünyası
İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır. Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir. Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır. Bu bilgi de yine bir anımsamadır. Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir. Eflatun'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir. Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamiyle hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır.(vikipedi)
çevirmenin uyarısı
Riemann-Çokluk (Multiplicity) Euclidyen geometride ilk katlama
Bergson Riemann'ın sürekli ve süreksiz çokluklar ayrımının anlamını değiştirmiş.syf73
Karışımı ayırmak bize iki tür çokluk sunar
UZAY: Eşzamanlılık,bitişiklik, düzen, niceliksel farklılaşma, süreksiz, edimsel
SÜRE: İçsel bir ardışıklık, kaynaşma, örgütlenme, heterojenlik, niteliksel ayrım, doğa farkı çokluğu,virtüel ve sürekli sayıya indirgenemez çokluk, sürekli çokluk, bölünemez, ölçülemez, doğasını değiştirerek bölünen, ölçümün ilkesini değiştirerek ölçülebilen.Syf72
Öznel olan yada süre virtüel olandır. özneye ait süreye ait çokluk uzayda değil zamanda bir çokluk.syf 76
Çoklukkavramını ödünç almış erimini ve bölümlenişini yenilemiş.
Deneyim, kendi süremize dışsal ayrımlar sokar.
Deneyimle süremizi dışsal parçalara ayırıp bir tür homojen zaman içinde çizgileştiririz.syf 71
Bu karışımdan süremize ait saf verilere sezgi ile ulaşırız. koşulların ötesine geçme durumu.
Uzay ardışıklık içermeyen bir dışsallıktır.
Saf süre dışsallığa sahip olmayan içsel bir ardışıklıktır.syf 71
ardışık??
A.Robinet'in Bergson analizi...
sadece yaşanan bir deneyimdeğil genişleyen bir deneyimsyf 68
sezgi süreyi gerektirir...
Sezgi olmadan süre bir psikolojik deneyim olarak kalır.
Sezgi süre ile çalışmadıkça, doğru problemleri yada hakiki doğa farklarını belirlemeyi başaramaz.
karışımları oluşturan deneyimdir.syf 66
Dolaysız veri olarak süre...
Bu sezginin temel anlamını verir.
sezgi süreyi gerektirir. Sürenin terimleriyle düşünmeyi gerektirir.
Onu anlamanın tek yolu doğa farklarına dönen bölme hareketidir. syf 65
Şeyleri oldukları gibi algılarız. Algı bizi doğrudan maddeyle buluşturur, kişisel değildir, algılanan nesneyle örtüşür.
Beynin etki tepki arasında açtığı aralık sayesinde, algılayan varlık algıladığı maddi nesneden ve ondan yayılan etkinlikten yalnızca kendisini ilgilendiren kısmı alıkoymayı başarır.
Nesnenin kendisi virtuel bir saf algıyla özdeşleşirken, bizim gerçek algımız bizi ilgilendirmeyen kısmını çıkardığı nesneyle örtüşür.
Beynin yetisyle omiriliğin işlevi arasında, maddenin algısıyla maddenin kendisi arasında doğa farkı değil Derece farkı vardır.syf 59
Bergson'un Metafizik eleştirisi
Metafiziği temelde, uzaylaştırılmış bir zaman ile ilksel olduğu varsayılan sonsuzluk arasında yalnızca derece farkları gördüğü için eleştirir.
Varlığın derece derece azalması, gevşemesi, zayıflaması zamandır der.
mükemmel, sonsuz..................................hiçlik
Bergson'un Bilim eleştirisi
Mekanist yaklaşımın tek tanımı yine uzaylaştırılmış bir zamana dayanarak yapılabilir, varlıklar buna uygun olarak artık sadece derece, konum, boyut, ve oran farkalrı sunarlar.syf 58
Algı-anı
Tasarımda (representation) doğaları bakımından farklı iki oluşturucu öğeyi, biri süreye diğeri uzama ait iki saf mevcudiyeti( presence) artık birbirlerinden ayıramaz hale gelmemizdir.
Uzam ve Süre
Representation ve Presence
Anı ve Algı
Aşkınsal analize benzer. syf57
5 Mar 2008
zekanın sezgiyle parçalanışı
zekadaki bu eğilime ancak yine zeka yoluyla eleştirel bir başka eğilim oluşturarak karşı koyabiliriz. bu eğilimi oluşturan ev harekete geçiren tek şey sezgidir.
Ancak sezgi derece farklarının ardındaki doğa farkalrını yeniden bulur ve doğru problemleri yanlışlarından ayırmayı sağlayan ölçütleri zekaya iletir.
Bergsona göre Zeka genel olarak problemleri ortaya koyar, iç güdü ise daha çok çözümler bulma yetisidir.
yalnızca sezgi zekanın kendine karşı işlemesi pahasına ortaya konan problemlerin doğru yada yanlış olduğuna karar verir. syf55
Herşeyin artının ve eksinin terimleriyle kavramak, daha derin doğa farkları olan yerlerde yalnızca derece farkları yada yoğunluk farkları görmek belki de düşüncenin en genel hatası bilimin ve metafiziğin ortak hatasıdır.
DÜZENSİZLİK fikri kötü analiz edilmiş bir karışım olan genel bir düzen fikrinden doğar. syf55
organizmanın oluşumu hem bir problemin ortaya konuşu hem de o problemin çözümüdür. syf 52
4 Mar 2008
(gerceklesmeyedebilir?)
Bergson'a göre sezgi yalın bir edimdir. Bu yalınlık ona göre niteliksel ve virtüel bir çokluktur.
Sezgi ayrımlar çoğulluğudur, indirgenemez bir çok bakışı içeririr. syf 50
(nesne ile bütün olma durumunda tek bir bakış açısından bahsedilemez)
3 Mar 2008
...
çok boyutlu boşluk= tasarlamak= bağlam/ bilgi= Tasarımcının bilgi birikimi, normları, tercihleri
yapılandırma/yorum=Parçacıl bilginin anlamlı bütünler halinde yorumlanarak bir araya getiririlmesi
yapma/ifade= yorumlanan bilginin görsel dile dönüştürülmesi
Bu boyutlar arası bağlantılar kişisel ve dinamiktir.