31 Mar 2008

Stuanist international _Constant Nieuwenhuys

http://members.chello.nl/j.seegers1/situationist/constant.html

http://members.chello.nl/j.seegers1/situationist/journals.html
http://library.nothingness.org/articles/SI/

ruj lekesi kitabında greil marcus situasyonist felsefeyi dadadan alır punka bağlar


gösteri toplumu, guy debord'un modern toplum eleştirilerinden oluşan aforizmalarla örülü kitabının ismi. debord'un kavramsallaştırması sonrasında gösteri toplumu toplumbilimcilerin vazgeçemedeği, kolay kolay da vazgeçemeyecekleri bir bakış sunmuştur. aşağıda debord'un kitabından alıntıladığım önemli aforizmaları bulunuyor...

1-modern üretim koşullarının hakim olduğu toplumları tüm yaşamı devasa bir gösteri birikimi olarak görünür. dolaysızca yaşanmış herşey yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmıştır.

9- gerçek anlamda altüst edilmiş dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır.

12- gösteri, kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunar. görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür der başka bir şey demez. ilkesel olarak talep ettiği tutum bu eilgen kabulleniştir;ve ortaya çıkşına karşılık verenin olmaması ve görünüş üzeründeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir.

13- gösterinin temelden totolojik karakteri, araçlarının aynı zamanda da amaç olması gibi basit bir olgudan kaynaklanır. o, modern edilgenlik imparatorluğunun asla batmayan güneşidir. dünyanın tüm yüzeyini örter ve ihtişamını sonsuza dek korur.

14- modern endüstriye dayanan toplum, raslantısal ya da yüzeysel olarak gösterisel değil, temelde gösteri yanlısıdır. hakim iktisadın imajı olan gösteride amaç hiçbir şey, gelişme ise herşeydir. gösteri, kendinden başka hiçbir şeye varmak istemez.

15- gösteri, günümüzde üretilen nesnelerin kaçınılmaz süsü, sistemin rasyonelliğinin genel açıklaması olarak ve sayıları giderek artan imaj-nesneleri doğrudan doğruya biçimlendiren ileri bir iktisadi sektör olarak güncel toplumun esas üretimidir.

16- iktisadın yaşayan insanları bütünüyle boyun eğdirmesi ölçüsünde, gösteri de onları kendine tabi kılar. gösteri, bizzat kendisi için gelişen iktisattan başka bir şey değildir. o, şeylerin üretiminin sadık yansıması ve üreticilerin aslına bağlı olmayan nesneleştirilmesidir.

18-gerçek dünyanın basit imajlara dönüştüğü yerde, basit imajlar gerçek varlıklar ve hipnotik bir davranışın etkili motivasyonları haline gelir.artık doğrudan doğruya algılanamayan dünyayı uzmanlaşmış farklı dolayımlarla gösterme eğilimi olarak gösteri, görmeyi doğal olarak insanın ayrıcalıklı duyusu -ki eski dönemlerde bu ayrıcalık dokunma duyusunundu- kabul eder; en soyut ve en aldanabilir duyu olan görme güncel toplumun genelleştirilmiş soyutlamasına denk düşer. fakat gösteri, sadece bakışla özdeşleştirilemez; bakış, duymayla birlikte olsa bile. gösteri, insanların etkinliklerine tabi olmayan, insanların yapıp ettikleri tarafından yeniden ele alınamayn ve düzeltilemeyen şeydir. o, diyaloğun karşıtıdır. bağımsız temsilin olduğu yerde gösteri kendini yeniden yaratır.

24- gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur. yaşam koşullarının totaliter yönetimi döneminde iktidarın kendi portresidir. gösteri ilişkilerindeki fetişist katıksız nesnellik görünüşü, bu ilişkinin insanlar ve sınıflar arasındaki ilişki olma özelliğini gizler: sanki ikinci bir doğa kaçınılmaz yasalarıyla çevremize hükmediyormuş gibidir. ama gösteri, doğal bir gelişme olarak düşünülen teknik gelişmenin zorunlu bir ürünü değildir. tam tersine, gösteri toplumu kendi teknik içeriğini seçen biçimdir. en ezici yüzeysel tezahürleri olan kitle iletişim araçlarının sınırlı görünümü altında ele alınan gösteri, basit bir aletler toplamı olarak toplumu istila ediyormuş gibi görünse bile bu aletler aslında hiç de yansız değildir, aksine gösterinin bütüncül özdevinimine elverişli olan araçlardır. eğer böyle tekniklerin geliştiği çağın toplumsal ihtiyaçları sadece bu teknikler dolayımıyla tatmin edilebiliyorsa, eğer bu toplumun yönetimi ve insanlar arasındaki bütün bağlantılar artık sadece bu anlık iletişim gücünün aracılığıyla uygulanabiliyorsa bunun nedeni bu iletişimin temelde tek yanlı olmasıdır; bu iletişimin yoğunlaşması, belirlenmiş bu yönetimin sürmesini sağlayan araçların var olan sistemin yönetiminin elinde toplanmasına denk düşer. gösterinin genelleşmiş bölünmesi modern devletten, yani toplumsal işbölümünün ürünü ve sınıf tahakkümünün organı olan toplumdaki genel bölünme biçiminden ayrı değildir.

30- izleyicinin (kendi bilinçsiz etkinliğinin sonucu olan) seyredilen nesneye yabancılaşması şöyle ifade edilir: izleyici ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar; kendisini egemen ihtiyaç imajlarında bulmayı ne kadar kabul ederse kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar. gösterinin etkin insan karşısındaki dışsallığı, kendi davranışlarının artık bu insana değil, bu davranışları ona sunan bir başkasına ait olması gerçeğinde ortaya çıkar. işte bu yüzden izleyici hiçbir yerde kendini evinde hissetmez, çünkü gözteri her yerdedir.

31- emekçi kendisini değil, bağımsız bir gücü üretir. bu üretimin başarısı, yani bolluğu, üreticiye mahrumiyet bolluğu olarak geri döner. üreticinin dünyasına ait bütün zaman ve mekan yabancılaşmış ürünlerinin birikimiyle birlikte ona yabancı hale gelir. gösteri bu yeni dünyanın haritasıdır, yani bu dünyanın alanını tamı tamına kaplayan bir haritadır. elimizde tutamadığımız güçler bile bütün kuvvetleriyle kendilerini bize gösterirler.

32- toplumdaki gösteri, somut bir yabancılaşma imalatına tekabül eder. iktisadi yayılma, esas olarak bu özgül endüstriyel üretimin yayılmasıdır. kendisi için hareket eden ekonomiyle birlikte gelişen şey, bu ekonominin başlangıçtaki çekirdeğinde bulunan yabancılaşmadan başka bir şey olamaz.

33- ürettiği şeyden ayrılmış olan insan, kendi dünyasının bütün ayrıntılarını giderek daha güçlü bir şekilde bizzat üretir ve böylece kendini dünyasından giderek daha fazla ayrılmış hisseder. yaşamı kendi ürünü olduğu ölçüde yaşamından ayrı düşmektedir.

34- gösteri, öyle bir birikim aşamasındaki sermayedir ki imaj haline gelir.

----yaşamın her bir görünümünden kopmuş olan imajlar, bu yaşamın birliğini yeniden kurmanın artık mümkün olmadığı ortak bir akışta kaynaşırlar. kısmi olarak gözönünde bulundurulan gerçeklik, ayrı bir sahte-dünya olarak, salt seyrin nesnesi olarak, kendi genel birliğinde sergilenir. dünyasal imajlardaki uzmanlaşma, aldatıcı bir şeyin hakikatle yüz yüze gelmekten kaçındığı özerkleşmiş imaj aleminde kendini tamamlanmış bulur. genel anlamda gösteri,yaşamın somut tersyüz edilişi olarak, canlı olmayanın özerk devinimidir.


sundract: http://www.bopsecrets.org/SI/debord.films/spectacle.htm


nternationale situationniste, sayı: 1, 1958

kurulmuş durum: olaylardan oluşan bir oyunun ve birleştirici bir iklimin ortaklaşa örgütlenmesiyle, bilinçli ve somut kurulmuş bir hayat anı.

durumcu-situasyonist: durum kurma teorisi ya da pratik faaliyeti ile ilgili olan. durum kurmayla uğraşan kişi. situasyonist enterenaoyonalist üyesi.

durumculuk-situasyonizm: yukardakilerin çarpıtılmasıyla türetilmiş, anlamsız bir terim. varolan olguları yorumlayan bir öğreti anlamına gelebilecek bir situasyonizmden sözedilemez. situasyonizm kavramı, açıktır ki, situasyonizme karşı olanlar tarafından uydurulmuştur.

psikocoğrafya: coğrafi evrenin-bilinçli olarak örgütlenmiş olsun ya da olmasın-bireylerin duygu ve davranışlarını üzerindeki özgül etkilerini inceleyen dal.

psikocoğrafik: psikocoğrayaya ilişkin. coğrafi çevrenin duygular üzerindeki dolaysız etkilerini açığa vuran.

psikocoğrafyacı: psikocoğrafik olguları inceleyen ve onlar hakkında bilgi veren.

dolanma-dérive: şehirleşmiş toplumun koşullarıyla bağlantılı bir deneysel davranış tarzı. çeşitli ortamlarda benimsenebilecek bir transit geçiş tekniği. belirli bir sürekli dolanma dönemini anlatmak için kullanılır.

birleştirici şehircilik: deneysel davranışlarla dinamik ilişki içinde olan birleştirici bir iklim yaratmak için, sanat ve tekniklerin birlikte kullanılmasını öngören teori.

çalıp değiştirme-détournement: daha önce kullanılan estetik ögelerin çalınıp değiştirlimesinin kısaltılmış biçimi. geçmişteki ve bugünkü sanat üretiminin, daha üstün bir ortam yaratmak üzere iç içe geçirilmesi. bu anlamda, situasyonist resim ya da müzikten değil, yalnızca bunların situasyonist kullanımından sözedilebilir. daha basit anlamıyla, eski kültürün çalınıp değiştirilmesi, bu alanların yıpranıp önemini kaybetmesini kanıtlayan bir propaganda biçimidir.

kültür: belirli bir tarihsel anda gündelik hayatın muhtemel örgütlenişlerini yansıtan ve bunları önceden biçimlendiren şey. bir topluluğun, ekonomi tarafından nesnel olarak belirlenen hayat üzerinde etkide bulunduğu, estetik, duygu ve törelerden oluşan karmaşık bütün.(bu terimi, yalnızca değerlerin yaratılması perspektifiyle tanımlıyoruz; onların öğretilmesi amacıyla değil)

çözülme: geleneksel kültür biçimlerinin, (daha üstün kültürel yapıları gerektiren ve bunları mümkün kılan) daha daha iyi hükmediş biçimlerinin doğması sonucu kendilerini ortadan kaldırması. 1930 dolaylarında son bulan, eski üstyapıların köklü biçimde yıkıldığı etkin bir çözülme dönemiyle, bunu izleyen ve günümüze kadar süregelen bir tekrarlama dönemi ayırt edilebilir. çözülmeden yeni yapılara geçişte yaşanan gecikme, kapitalizmin devrimci tasfiyesindeki gecikmeyle ilgilidir. ` : çev: n. gürbilek, defter, no:4`

30 Mar 2008

The whole of (social) space proceeds from the body, even thought it so metamorphizes the body that it may forget it altogether- even though it may separate itself so radically from the body as to kill it. The genesis of a far-away order the state ? the global? can be accounted for only on the basis of the order that is nearest to us-namely, the order of the body. Within the body itself, spatially considered, the successive levels constituted by the senses(from the sense of smell to sight, treated as different within a differentiated field) prefigure the layers of social space and their interconnections. The passive body (the senses) and the active body (labour) converge in space. The analyses of rhythms must serve the necessary and inevitable restoration of the total body. This is what makes "rhythm analysis" so important.(1991a:405)


Western philosophy has betrayed the body; it has actively participated in the great process of metaphorization that has abandoned the body; and it has denied the body. The living body, being
at once "subject" and "object", cannot tolerate such conceptual division, and consequently philosophical concepts fall into the category of the "sign of non-body". Under the reign of King Logos, the reign of true space, the mental and the social were sundered, as were the directly lived and the conceived, and the subject and the object. New attempts were forever being made to reduce the external to the internal, or the social to the mental, by means of one ingenious typology or another. Net result? Complete failure! Abstract spatiality and practical spatiality contemplated one another from afar, in thrall to the visual realm( 1991a:407) syf 52

matter and memory

Key words and phrases
associationism, homogeneous space, visual perception, affective sensation, epiphenomenal, afferent nerves, Pierre Janet, infinitely divisible, dualism, metaphysical, consciousness, empiricism, Descartes, retina, spinal cord, HENRI BERGSON, nervous system, lesion, pure perception, pure memory
Intuition: Its Powers and Perils
Yale University Press, 2002
By: by David G. Myers

"How reliable is our intuition? How much should we depend on gut-level instinct rather than rational analysis when we play the stock market, choose a mate, hire an employee, or assess our own abilities? In this engaging and accessible book, David G. Myers shows us that while intuition can provide us with useful—and often amazing—insights, it can also dangerously mislead us."
—Yale University Press

"...a rich emerging field of scientific inquiry brilliantly summarized."
Scientific American, Michael Shermer

"...delightfully readable and deliberately provocative..."
—Publishers Weekly

"...an extraordinary book...highly entertaining."
Human Nature Review, Markus Kemmelmeier

"We studied intuitions—thoughts and preferences that come to mind quickly and without much reflection. . . .For comprehensive reviews of intuition see Hogarth, 2001; Myers, 2002."
—Daniel Kahneman, The Nobel Lecture, on receiving the 2002 Nobel Prize

CHOICE Outstanding Academic Book list, American Library Association, 2004

Essays adapted from Intuition: Its Powers and Perils:

The powers and perils of intuition. Scientific American Mind, June/July, 2007, pp. 24-31.
Do what you feel, maybe—the power and perils of relying on intuition. In Character
Intuition or intellect? Los Angeles Times
Do we fear the right things? APS Observer
The power of coincidence. Skeptic
There's a gut feeling... by Karen Peterson, USA Today
The powers and perils of intuition. Psychology Today, November/December, 2002, pp. 42-52.
The powers and perils of intuition. In S. Della Salla (Ed.), Tall Tales About the Brain: Things we know, but ain't so. Wiley, 2006, in press.

TABLE OF CONTENTS (Chapter overviews plus links to researchers)

INTRODUCTION (read it all)

PART I. THE POWERS OF INTUITION

1. Thinking Without Awareness
2. Social Intuition
3. Intuitive Expertise and Creativity

PART II. THE PERILS OF INTUITION

4. Intuitions About Our Past and Future
5. Intuitions About Our Competence and Virtue
6. Intuitions About Reality

PART III. PRACTICAL INTUITION

7. Sports Intuition
8. Investment Intuition
9. Clinical Intuition
10. Interviewer Intuition
11. Risk Intuition
12. Gamblers' Intuition
13. Psychic Intuition

Buy the book from amazon.com.

Media review copies

http://cat.inist.fr/?aModele=afficheN&cpsidt=4016217

Envoyer le lien de cette référence Imprimer / Print Retour / Back

Titre du document / Document title

Beyond intuition and instinct blindness: toward an evolutionarily rigorous cognitive science

Auteur(s) / Author(s)

COSMIDES L. ; TOOBY J. ;

Affiliation(s) du ou des auteurs / Author(s) Affiliation(s)

Univ. California, lab. evolutionary psychology, dep. psychology, Santa Barbara CA 93106-3210, ETATS-UNIS

Résumé / Abstract

Cognitive psychology has an opportunity to turn itself into a theoretically rigorous discipline in which a powerful set of theories organize observations and suggest focused new hypotheses. This cannot happen, however, as long as intuition and folk psychology continue to set our research agenda. This is because intuition systematicall blinds us to the ful universe of problems our minds spontaneously solve, restricting our attention instead to a minute class of unrepresentative «high-level» problems. In contrast, evolutionarily rigorous theories of adaptive function are the logical foundation on which to build cognitive theories, because the architecture of the human mind acquired its functional organization through the evolutionary process

Revue / Journal Title

Cognition (Cognition) ISSN 0010-0277 CODEN CGTNAU

Source / Source

1994, vol. 50, no1-3, pp. 41-77 (3 p.1/4)

Langue / Language

Anglais

Editeur / Publisher

Elsevier Science, Amsterdam, PAYS-BAS (1972) (Revue)

Mots-clés anglais / English Keywords

Critical study ; Epistemology ; Theory ; Cognitive psychology ; Biological evolution ; Adaptation ; Cognition ; Human ; Cognitive science ;

Mots-clés français / French Keywords

Etude critique ; Epistémologie ; Théorie ; Psychologie cognitive ; Evolution biologique ; Adaptation ; Cognition ; Homme ; Sciences cognitives ;

Mots-clés espagnols / Spanish Keywords

Estudio crítico ; Epistemología ; Teoría ; Psichología cognitiva ; Evolución biológica ; Adaptación ; Cognición ; Hombre ;

Localisation / Location

INIST-CNRS, Cote INIST : 15966, 35400004528577.0030

Copyright 2007 INIST-CNRS. All rights reserved
Toute reproduction ou diffusion même partielle, par quelque procédé ou sur tout support que ce soit, ne pourra être faite sans l'accord préalable écrit de l'INIST-CNRS.
No part of these records may be reproduced of distributed, in any form or by any means, without the prior written permission of INIST-CNRS.
Nº notice refdoc (ud4) : 4016217

29 Mar 2008

Lefebvre social space and production of space

SPACE is becoming the principal stake(pay)of goal-directed actions struggles. It has of course always-been the reservoir of resources, and the medium in which strategies are applied, but it has now now become something more than the theatre, the disinterested(ilgisiz,alakasız) stage or setting, of action. Space does not eliminate the other materials or resources that play a part in the socio-political arena, be they raw materials or the most finished of products, be they businesses or "culture". Rather, it brings them all together and then in a sense substitutes(yerine gecme) itself for each factor separately by enveloping it. The result is a vast movement in terms of which space can no longer be looked upon as an "essence", as an object distinct from the point of view of (or as compared "subjects", as answering to a logic of its own. Nor can it treated as result or resultant, as an empirically verifiable effect of a past, a history, or a society. Is space indeed a medium? A milieu? An intermediary? it is dubtless all of these, but its role is less neutral, more and more active, both as an instrument and as goal, as means and as end. Comfining it to so narrow a category as that of "medium" is consequently woefully inadequate.(1991a:410-11, emphasis added)
syf 45

mekan eylemi oluşturan ugraşıların amaçlarının önemli bir parcası haline gelmekte.


There is one question which has remained open in the past because it has never been asked: what exactly is the mode of existence of social relationships? Are they substantial? natural? or formally abstract? The study of space offers an answer according to which the social relations of production have a social existence to the extent that they have a spatial existence; they project themselves in to a space, becoming inscribed there, and in the process producing the space itself.
Failing this, these relations would remain in the realm of "pure" abstraction-that is to say, in the realm of representations and hence of ideology :the realm of verbalism, verbiage and empty words.( 1991a:129; emphasis added)

The message is clear, but few on the Left have been willing to accept its powerful connotations: that all social relations become real and concrete, a part of our lived social existence, only when they are spatially "inscribed"- that is, concretely represented-in the social production of social space. Social reality is not just coincidentally spatial. There is no unspatialized social reality. There are no aspatial social process. Even in the realm of pure abstraction, ideology, and representation, there is a pervasive and pertinent,if often hidden spatial dimension.sojanın acılımı syf 46

25 Mar 2008

of ne calısacagımı karıstırdım... yatıyorum ...yatacagım..yattııım..

23 Mar 2008

The dialectic is back on the agenda. But it is no longer Marx's dialectic, just as Marx's was no longer Hegel's...The dialectic today no longer clings to historicity and historical time, or to a temporal mechanism such as "thesis-antithesis-synthesis" or "affirmation-negation-negation of the negation"...This ,then is what is new and paradoxical:the dialectic is no longer atteached to temporality. Therefore, refutations of historical materialism or of hegelian historicity cannot function as critiques of the dialectic. To recognise space, to recognise what "takes place" there and what it is used for, is to resume the dialectic;analysis will reveal the contradictions of space...in the route from mental space to social space...(in the)specific contradictions...between centers and peripheries...in political economy, in political science, in the theory of urban reality, and in the analysis of all social and mental process...We are not speaking of science of space, but of a knowledge(theory) of the production of space...this most general of products.(1976:14,17-18),syf 44

22 Mar 2008

Lefebvre- Difference

E.Sojanın Lefebre acılımı
center-Periphery(kenar varos)
conceived-lived
representation of space-space of represantation ? bul
For lefebvre, lived spaces were passionate, "hot", and teeming with sensual intimacies. Conceived spaces were intellectual, abstract, "cool", distanciating. They too inflamed passions, but these were centered more in the mind than in the body. ...But even here, although not always succesfully, he tried to avoid the rigidity of categorical equivalence(body=hot=periphery, mind=cool=center) for this reeked of what he saw as the deadening of dialectical reasoning in conceptual dualisms,in the construction of compelling binary oppositions that are categorically closed to new, unanticipated possibilities. Two terms newer enough, he would repeadly write. There is always the OTHER, a third term disrupts, disorders, and begins to reconstitute the conventional binary opposition into an-Other that comprehends but is more than just the sum of two parts.(syf 31)

"META..." has many meaning: transgression, a going beyond, an excess, etc. Meta-physics did not imply at first a negation or denial of the physical;it took on this sense only after the long and eventful development of modern philosophy. Similarly, meta-language does not signify the abolution of language; it conveys the meaning of a "discourse on discourse"...
The term meta -philosophy then is not the abolution of philosophy. To the contrary, it opens up a sphere of reflexion and meditation in which philosophy appears in all its fullness but also with all its limitations...Meta philosophy differs from philosophy most notably in its acceptance of the world of representations. it analyzes representations as such, as internal to their world, and from this analysis comes to critique of representations...The great illusion of philosophy arises from the belief that it can completely transcend(aşmak) representations to reach a more concrete and complex truth.(La Presence et l'absence:Contribution a la theori desrepresentations(1980:89-90, sojas translation)(syf 33-34)

This commentary on the meanings of meta-positions the "critique of representations" at the heart of Lefebvre's metaphilosophy and, as we will soon see, at the source of his conceptualization of the (social)production of (social) space.(sojanın yorumu)

Lefebvre was one of the first to therozie Difference and otherness in explicitly spatial terms and he linked this spatial theorization directly to his meta-Marxist critique of the "representations of power"and the "power of representation". He did so by insisting that difference be contextualized in social and political practices that are linked to spatio-analyse, the analysis or better, the knowledge (connaissance-bilme tanıma) of the (social) production of (social) space. syf34
The experience of the traveller consisting of a series of moves in space produces a phenomenon of a new order, one by which geography overtakes(sollama,gecme) knowledge.
"Our geography invades(istila) the planet.This is the second voyage(yolculuk), the reappropration(yeniden tahsis etme, kendine mal etme) through(-den) knowledge.
Geography is nothing else, its birth is there, at the moment at which knowledge becomes universal, in spatial terms and not by virtue of any right"
Space makes an inventory of the adventures of the knowledge, omitting(icine almmamk ihmal) nothing ; knowledge traces a cartography (haritacılık)of known land, omitting nothing.

The minute filling in of terrestrial(dunyevi,karasal) reaches and the exhaustive account of cycles of knowledge are one and the same operation and permit(izin) The Extraordinary Voyages to establish the diffucult relationship between the spatial or geographic model and the model of knowledge as encyclopedia. The (re)emergence of this language of paths, routes movements, planes, and maps, this spatial language of the writting of the world(geo-graphy), marks the moments of passage toward a new epistemology...To read and to journey are one and the same act.
(Michel Serres commenting on JulesVerne's The Extraordinary Voyages in Hermes: Literature, Science, Philosophy, 1982:xxi
syf26


mekan icinde hareket , traveller olma yeni bir fenomen yarattı. cografya bilgiyi yakaldı.
bilgi kartografisini olusturdu dunyanın ama icindebirsey barındırmadı.

bilgi seyehatle aynı deneyim olarak dusunme yanılgısı...neden?

ALLEGORY

Allegory: Description of subject under the guise(Kılık) of some other subject of aptly(uygun yerinde) suggestive(anlamlı)resemblance; an extended(genisletilmis) metaphor.
(Oxford English Dictionary)

continuous of time in space-fragmented memory

"it is perhaps to the disconcerting(kaygılandırıcı) quality of postmodernism's continuous transformation of time in to space, emtiness into saturation, body into electronics, and absence into presence that one can attribute(bir nedene baglamak,öz nitelik) the premature(olgunlasmamıs) claim of postmodernism's demise(ölüm,terk) and explain why, like the phoenix(anka kusu), it always emerges stronger from the ashes of such fatuous(sacma) fires.
it is certainly because of that metamorphic(baskalasım gecirmis) quality that i rely(dayanmak)in this book on the narrative(hikaye) figure of allegory to describe certain trends in postmodern sensibility(duyarlık).

For allegory... represents a continuous movement toward an unattainable(erisilemez)) origin, a movement marked by the awareness of a loss(kayıp zarar)that it attempts(deneme,girisim) to compensate(telafi,gidermek) with a baroque saturation and the obsessive reiteration(az bir degisiklikle yinelenen) of fragmented memories...like the myriad(bi suru) experiences of a long journey to a mythic(hayali efsanevi) homeland."
(Celeste Olalquiaga, Megalopolis, 1992:xx-xxi)


zamanın mekan ıcındekı sureklı transformasyonu belkıde postmodernızmın kaygılandırıcı ozellıgı.
manasızlıktakı fazlalık,
Elektroniklikteki vücut
Varlıktaki eksiklik


postmodernizmin henuz olgunlasmamıs iddiaları iste mekanda zamanın surekliligi falanpostmodernizmin olumunu acıklar bu bir intihardır ama anka kusunun olumsuz olarak dogmak icin yaptı intihar gibi baskalasım gecirecek
ve simdi bu mekanda zamanın devamlılıgı kesintiye ugrayan bellekle acıklanmaya calısılıyo ve aradaki kayıplar barok tarzı doygunlukla, cok az degisiklikli tekrarlarla doldulrularak telafi ediliyo
yane bi nevi daha postmodernizm iddialarını acıklayamıyo

Data fragmentation occurs when a piece of data in memory is broken up into many pieces that are not close together.

zaman mekanın gevsemesi parcalara ayrılması ise bu gevsemeyi mekan uzerinden acıklayamayız. zamanı mekanın parcalanması olarak anların devamı olarak dusunmek parcalanan mekanlar arsında bosluklar dogmasına sebep olmakta. fragmentation ve bu bosluk yine mekan ile doldurulmaya calısılmakta ama bosluk zamanın belirdigi an aslında. immeterial olan.

9 Mar 2008

insan zamanda değil, zaman insanda yaşar! demis

Beyin- Öznellik
Beyin nesnede ihtiyaçlarımıza karşılık gelen şeyi "seçmemiz" için gerekli aracı sunar.
Alımlanan hareketle uygulanan hareket arasında bir aralık açarak beynin kendisi iki bakımdan seçim haline gelir, çünkü beyin sahip olduğu sinirsel kanallar sayesinde uyarımı sonsuza dek böler veseçim yapmayı bize bırakır.

Beden:
beden zamandaki nokta biçimli bir an olmadığı gibi uzaydaki bir matematiksel nokta da değildir. Beden maruz kalınan uyarımların sıkıştırılmasını güvence altına alır ve nitelik burdan doğar.syf 84
BELLEK: Virtuel bir arada oluş.
Süre özünde bellektir, bilinçtir, özgürlüktür.

1- geçmiş şimdide korunur ve birikir.
2- şimdi geçmişin gitgide büyüyen imgesini açık biçimde kendinde taşır , ardımızda sürüklediğimiz, biz yaşlandıkça daha da ağırlaşan yüke sürekli nitelik değiştirmesiyle tanıklık eder.
3-Dolaysız algının oluşturduğu bir zemini anıların örtüsüyle kaplıyor olarak ve de aynı zamanda bir anlar çokluğunu sıkıştırıyor olarak iki biçimi altındaki bellek.syf 82

Niteliğin zemini de süre...

Hareket bilince ait olduğu kadar şeylere de ait olarak kavrandığı ölçüde psikolojik süreyle karıştırılmayı bırakacak, sürenin uygulandığı alanının sınırlarını değiştirecek. ve böylece şeylerin de sürenin kendisine doğrudan katılımını zorunlu hale getircekti.

Sürenin içinde olma şartı 'nitelik'
Eğer şeylerde de bilinçtekinden daha az olmamak üzere nitelikler varsa, eğer benim dışımda da niteliklerin bir hareketi varsa, şeylerin de kendilerine özgü bir tarzda sürenin içinde olmaları gerekir.syf 82

Akhilleus'un koşusu / Deneyim

...Aslında fiziksel Deneyim olarak hareketin kendisi de bir karışımdır:
Hareketin karışımı
1- Hareketli cisim tarafından katedilen, sonsuzca bölünebilir sayısal bir çokluk oluşturan, gerçek yada olanaklı bütün parçaları edimsel olan ve yalnızca derece bakımından farklılaşan uzay,

2- Diğer yandan ise "Başkalaşma" olan niteliksel virtuel çokluk olan saf hareket, tıpkı adımlarla bölünen ama her bölündüğünde doğasını da değiştiren Akhilleus'un koşusu gibi.

Her yerdeğiştirmenin ardında başka bir doğaya sahip bir değişim (Transport) olduğunu keşfeder.
örn: Dışardan bakıldığında koşu sayısal bir kısım gibi görünen şey içeriden yaşandığında aşılmış bir engeldir. syf 80

Achilles in Greek philosophy

The philosopher Zeno of Elea centered one of his paradoxes on an imaginary footrace between "swift-footed" Achilles and a tortoise, in which he proved that Achilles could not catch up to a tortoise with a head start, and therefore that motion and change were impossible. As a student of the monist Parmenides and a member of the Eleatic school, Zeno believed time and motion to be illusions.



Paradoxes of motion

[edit] Achilles and the tortoise

You can never catch up.
“ In a race, the quickest runner can never overtake the slowest, since the pursuer must first reach the point whence the pursued started, so that the slower must always hold a lead. ”

—Aristotle, Physics VI:9, 239b15

In the paradox of Achilles and the Tortoise, we imagine the Greek hero Achilles in a footrace with the plodding reptile. Because he is such a fast runner, Achilles graciously allows the tortoise a head start of a hundred feet. If we suppose that each racer starts running at some constant speed (one very fast and one very slow), then after some finite time, Achilles will have run a hundred feet, bringing him to the tortoise's starting point; during this time, the tortoise has "run" a (much shorter) distance, say one foot. It will then take Achilles some further period of time to run that distance, in which said period the tortoise will advance farther; and then another period of time to reach this third point, while the tortoise moves ahead. Thus, whenever Achilles reaches somewhere the tortoise has been, he still has farther to go. Therefore, Zeno says, swift Achilles can never overtake the tortoise. While common sense and common experience would hold that one runner can catch another, according to the above argument, he cannot; thus the paradox.

[edit] The dichotomy paradox

You cannot even start.
“ That which is in locomotion must arrive at the half-way stage before it arrives at the goal. ”

—Aristotle, Physics VI:9, 239b10

http://en.wikipedia.org/wiki/Zeno%27s_paradoxes#Achilles_and_the_tortoise

olumsuzlamanın eleştirisi

Bergson'un eleştirisi iki yönlüdür. olumsuzluğun iki yönünde de bazen "zayıflamalarla bazen karşıtlıklarla yeri doldurulmaya çalışılan Doğa farklarına ilişkin aynı bilgisizliği görür. Bergson'un projesinin özü, Doğa farklarını tüm olumsuzlama biçimlerinden bağımsız olarak düşünmek: Varlıkta farklar vardır, olumsuzluklar değil. Olumsuzlama genel ve soyut kavramlar içerir.syf 80

7 Mar 2008

algıla...anla...bil

Bergson Platoncu vurgulara dönmektedir.

Platon - Bir Çoktur, Çok Birdir. Varlık Yokluktur..vs diyenlerle alay eden ilk kişidir.
Platon, her durumda ne kadar, nasıl, nerede ve ne zaman diye soruyordu.syf 78

Bergson süreyi bir-çok, varlık-hiçlik gibi diyalektik yöntemle açıklamaz ve bu ikili düşünme tarzına karşıdır.syf 78,79

idealar dünyası
İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır. Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir. Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır. Bu bilgi de yine bir anımsamadır. Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir. Eflatun'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir. Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamiyle hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır.(vikipedi)

çevirmenin uyarısı

Deleuze ' Multiplicite' çokluk demiş alıntısında Bergson'da ise 'Multiplication' çarpma işlemi olarak geçiyor.syf 75
Deluze göre Bergson Süreyi bilimin uzayının karşısına koyan felsefi bir söylem ortaya koyup bunu bilimsel bir kesinlikle açıklıyor.syf 74

Riemann-Çokluk (Multiplicity) Euclidyen geometride ilk katlama

Bergson'un süre ve eşzamanlık kavramları Riemann a dayanır.(http://en.wikipedia.org/wiki/Riemann)

Bergson Riemann'ın sürekli ve süreksiz çokluklar ayrımının anlamını değiştirmiş.syf73

Karışımı ayırmak bize iki tür çokluk sunar
UZAY: Eşzamanlılık,bitişiklik, düzen, niceliksel farklılaşma, süreksiz, edimsel
SÜRE: İçsel bir ardışıklık, kaynaşma, örgütlenme, heterojenlik, niteliksel ayrım, doğa farkı çokluğu,virtüel ve sürekli sayıya indirgenemez çokluk, sürekli çokluk, bölünemez, ölçülemez, doğasını değiştirerek bölünen, ölçümün ilkesini değiştirerek ölçülebilen.Syf72

Öznel olan yada süre virtüel olandır. özneye ait süreye ait çokluk uzayda değil zamanda bir çokluk.syf 76

Çoklukkavramını ödünç almış erimini ve bölümlenişini yenilemiş.





Deneyim
, kendi süremize dışsal ayrımlar sokar.
Deneyimle süremizi dışsal parçalara ayırıp bir tür homojen zaman içinde çizgileştiririz.syf 71
Bu karışımdan süremize ait saf verilere sezgi ile ulaşırız. koşulların ötesine geçme durumu.

Uzay ardışıklık içermeyen bir dışsallıktır.
Saf süre dışsallığa sahip olmayan içsel bir ardışıklıktır.syf 71
ardışık??

A.Robinet'in Bergson analizi...

Doration.......Continuety+Heterogeny

sadece yaşanan bir deneyimdeğil genişleyen bir deneyimsyf 68

sezgi süreyi gerektirir...

Sezgi, süre değildir daha çok kendi süremizin dışına çıkmamızı, bizden aşağıda yada yukarıda bulunan başka sürelerin varoluşunu dolaysızca olumlamak için kendi süremizden yararlanmamızı sağlayan harekettir.

Sezgi olmadan süre bir psikolojik deneyim olarak kalır.

Sezgi süre ile çalışmadıkça, doğru problemleri yada hakiki doğa farklarını belirlemeyi başaramaz.
karışımları oluşturan deneyimdir.syf 66

Dolaysız veri olarak süre...

Problemleri uzaydan çok zamana bağlı olarak ortaya koymak.
Bu sezginin temel anlamını verir.

sezgi süreyi gerektirir. Sürenin terimleriyle düşünmeyi gerektirir.
Onu anlamanın tek yolu doğa farklarına dönen bölme hareketidir. syf 65
Sezgi, bizi deneyim durumunu deneyimin koşulları yönünde aşmaya yöneltir. Koşullar ne genel ne de soyuttur, koşullanandan daha geniş değildir.syf 61
Bergson'un Algı tezi:

Şeyleri oldukları gibi algılarız. Algı bizi doğrudan maddeyle buluşturur, kişisel değildir, algılanan nesneyle örtüşür.

Beynin etki tepki arasında açtığı aralık sayesinde, algılayan varlık algıladığı maddi nesneden ve ondan yayılan etkinlikten yalnızca kendisini ilgilendiren kısmı alıkoymayı başarır.
Nesnenin kendisi virtuel bir saf algıyla özdeşleşirken, bizim gerçek algımız bizi ilgilendirmeyen kısmını çıkardığı nesneyle örtüşür.

Beynin yetisyle omiriliğin işlevi arasında, maddenin algısıyla maddenin kendisi arasında doğa farkı değil Derece farkı vardır.syf 59

Bergson'un Metafizik eleştirisi

Bergson'un Metafizik elestirisi:
Metafiziği temelde, uzaylaştırılmış bir zaman ile ilksel olduğu varsayılan sonsuzluk arasında yalnızca derece farkları gördüğü için eleştirir.

Varlığın derece derece azalması, gevşemesi, zayıflaması zamandır der.
mükemmel, sonsuz..................................hiçlik

Bergson'un Bilim eleştirisi
Mekanist yaklaşımın tek tanımı yine uzaylaştırılmış bir zamana dayanarak yapılabilir, varlıklar buna uygun olarak artık sadece derece, konum, boyut, ve oran farkalrı sunarlar.syf 58
Olan ( en fait) olması gereken(en droit) syf 58
Biri belleğe biri maddeye ait iki mevcudiyeti tasarımda artık ayırt edemeyiz.
Algı-anı

Tasarımda (representation) doğaları bakımından farklı iki oluşturucu öğeyi, biri süreye diğeri uzama ait iki saf mevcudiyeti( presence) artık birbirlerinden ayıramaz hale gelmemizdir.

Uzam ve Süre
Representation ve Presence
Anı ve Algı
Yöntem olarak sezgi platoncu ruha sadık bir bölme işlemidir.
Aşkınsal analize benzer. syf57

5 Mar 2008

Yöntem olarak sezgi Platoncu ruha sadık bir bölme yöntemidir.

zekanın sezgiyle parçalanışı

Artı ve eksi terimleriyle düşünme, yani doğa farkı yerine derece farkları görme yönünde bir eğilime sahibiz.
zekadaki bu eğilime ancak yine zeka yoluyla eleştirel bir başka eğilim oluşturarak karşı koyabiliriz. bu eğilimi oluşturan ev harekete geçiren tek şey sezgidir.
Ancak sezgi derece farklarının ardındaki doğa farkalrını yeniden bulur ve doğru problemleri yanlışlarından ayırmayı sağlayan ölçütleri zekaya iletir.
Bergsona göre Zeka genel olarak problemleri ortaya koyar, iç güdü ise daha çok çözümler bulma yetisidir.
yalnızca sezgi zekanın kendine karşı işlemesi pahasına ortaya konan problemlerin doğru yada yanlış olduğuna karar verir. syf55
Bergson felsefenin doğru-yanlış konusunda kısır döngüye düştüğünü söyler. Doğru yanlış konusuna filozoflar gerçekleşip gerçekleşmeme üzerinden cevap verirken Bergson problem düzeyindeki yanlışın ne olduğunu çözümlerden bağımsız olarak belirlemeye kalışmıştır.
Herşeyin artının ve eksinin terimleriyle kavramak, daha derin doğa farkları olan yerlerde yalnızca derece farkları yada yoğunluk farkları görmek belki de düşüncenin en genel hatası bilimin ve metafiziğin ortak hatasıdır.
DÜZENSİZLİK fikri kötü analiz edilmiş bir karışım olan genel bir düzen fikrinden doğar. syf55
Bergson da problem kavramının kökleri yaşamsal atılımdadır. Engelleri aşma, bir problem ortaya koyma ve onu çözme ediminde kendini özsel olarak belirleyen yaşamdır.
organizmanın oluşumu hem bir problemin ortaya konuşu hem de o problemin çözümüdür. syf 52

4 Mar 2008

Problem Keşif edilmez, İcat edilir. syf51
(gerceklesmeyedebilir?)
Deleuze sorar: Sezgi dolaysız bir bilgiye işaret ediyorsa nasıl bir yöntem olabilir? Yöntem özünde dolayım içermez mi?
Bergson'a göre sezgi yalın bir edimdir. Bu yalınlık ona göre niteliksel ve virtüel bir çokluktur.
Sezgi ayrımlar çoğulluğudur, indirgenemez bir çok bakışı içeririr. syf 50
(nesne ile bütün olma durumunda tek bir bakış açısından bahsedilemez)
Bergson felsefeyi mutlak olarak "kesin" bir disiplin haline getirmek, bilimin kendi alanında sahip olduğu kesinliği ona kendi alanında kazandırmak, onun bilim kadar ilerletilebilir ve aktarılabilir olmasını sağlamak için sezgi yöntemine güveniyordu.

3 Mar 2008

...

Tasarlamayı cok boyutlu bir boşluk olarak tanımlar.
çok boyutlu boşluk= tasarlamak= bağlam/ bilgi= Tasarımcının bilgi birikimi, normları, tercihleri
yapılandırma/yorum=Parçacıl bilginin anlamlı bütünler halinde yorumlanarak bir araya getiririlmesi
yapma/ifade= yorumlanan bilginin görsel dile dönüştürülmesi

Bu boyutlar arası bağlantılar kişisel ve dinamiktir.