Yazmak, yaşanmış malzemeye bir biçim, bir ifade biçimi dayatmak değildir elbette. Edebiyat, Gombrowicz'in söylediği ve yaptığı gibi, daha ziyade biçimsizden ya da tamamlanmamışlıktan yanadır. Yazmak, asla tamamlanmayan, her zaman meydana gelmekte olan ve her yaşanabilir ya da yaşanmış malzemeyi aşan bir oluş meselesidir. Bir süreçtir, diğer bir deyişle, yaşanabilir ile yaşanmışı boydan boya kateden bir Yaşam geçişidir. Yazıoluştan ayrılamaz: yazarken kadın-olunur
, hayvan ya da bitki olunur, algılanamaz olana dek molekül olunur.
....
Olmak bir biçime ulaşmak değildir ( özdeşleşme, taklit, Mimesis), olmak, bir kadından, bir hayvandan veya bir molekülden ayrışamayacağımız şekilde, yakınlık, ayırtedilemezlik ya da farklılaşmama bölgesini bulmaktır: Ne genel ne de belirsiz, öngörülmemiş, önceden varolmayan, bir topluluk içinde tekilleştiği ölçüde daha az kalıba dökülmüş bir halde.
.....
Ne şeylerin ne de dilin içinde düz çizgi vardır. Sözdizim, şeylerin içindeki yaşamı açığa vurmak için her defasında yaratılan kaçınılmaz büklümler bütünüdür.
Gilles Deleuze, Kritik ve Klinik Edebiyat ve Yaşam bölümündensyf 9-10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder