Bekıstan yine: sezgi öğretilebilirmi? Yine akışı konu edinen E.Connell bunu tartışıyor. Tartışmasının öncesinde de sezgiyle ilgili tanımlamalara yer veriyor. Bunların arasında Kahn, Venturi, vb gibi isimler var, Belkı hocanın ilgisini F.L. Wright çekiyor; Wright şöyle diyor: gören göz, hisseden yürek, ve izleyen cesaret... Sezgiyle ve onun zorlukla kelimelendirebilmesine ilişkin bugüne değin söylenenlerde iki özellik ön plana çıkartılıyor burada: 1.Faaliyetin içindeyken kendisiyle ilgili düşünemiyoruz, konsantre olarak yapıyoruz. 2. Bilinçli bir faaliyet değil. Ancak kanımca ve birçoklarınca da artık sezgi daha farklı tanımlanıyor, tam tersine yüksek bir bilinçlilik hali olarak. Belki de rasyonalizm ile bilinçliliği hep özdeşleştirdiğimizden...Connell’in temelde söylediği şu: sezginin öğretilebileceği fikrine hep karşı oldum. Ancak belki de denebilir ki,bu sürecin yaşanması sonucu ortaya çıkan bilgi bulanık/tanımlanamayan türden bir bilgidir ama böyle olmasına rağmen onu algılayan kişi için yararlı bir girdi oluşturabilir. (farklı sekilde kaydedilir aktif bilgi)Sezgisi kuvvetli tasarımcılar belki de zaman içerisinde gelişen becerilere sahip kişilerdir. Connel’ın tartışmasına baz oluşturan araştırmasında, öğrencilerden içinde bulundukları yeri farklı algılama becerileri kullanarak hissetmeleri ve bunu temsil etmeleri istenmiştir. Bu tür egzersizler bize son günlerin en çok tartışılan isimleri arasında yer alan Heidegger ve Husserl gibi düşünürleri de ihmal etmememiz gerektiğini ima eder.
Her iki düşünür içinde fenomenolojik deneyimler önemlidir. Husserl’de duruma özgü nesne-özne diyalektiği, varsayılan nesne algısının yerini alır.Bu nedenledir ki, Husserl için, yaşananlardan çıkacak olan subjectivizm özlü ancak aşkın bilgi, her zaman idealleştirilmiş, arındırılmış ve objectivizm süzgecinden geçmiş bilgiye üstündür. Heidegger’de aşkın bilgi yerini tecrübe edilen varoluşa bırakır.
Böylesi bir açıklama özel olanı, kişisel deneyimi, farklı zeka girdilerini, genellemelerin yanı sıra gündelik olanı içermek durumundadır. Bununla ilgili olarak C.G.Jung kollektif bilinç altından ve arketiplerden, H. Dreyfus prototiplerden söz ediyor.
ÖNEMLİ, Artık mekan gibi soyut bir kavram yerine yer gibi somuta ilişkin özellikleri bünyesinde barındıran kavramları, özel örnekler üzerinde yoğunlaşmayı, kişilere ait hikayelerle uğraşmayı seviyoruz. Benbütün mimarlığın kendi gerçekliğini tanımasında son derece yardımcı olacağını düşünüyorum.
(Uluoğlu,B.,2001, Mimarlığın ve Mimarın Olası Bilgi Alanları Üzerine)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder