Geçmişte, tasarım sürecinde ki çokta bilinçli olmayan durumları reddederek ya da onların tartışılmayacağını savunarak, mimarı, bir veri bankası olan ve girdi-çıktı ile çalışan bir bilgisayara benzetme yanılgısına sık sık düşüldüğü görülüyor. Bu durum, bilgiden ürüne aniden sıçradığımızı varsayar. Örneğin, sistematik tasarım yöntemleri aradki boşluğu dolduracak araçlar olarak süreci etaplama yoluna gitmişlerdir ama yine de somut ürüne geçiş aşamasını açıklayamamışlardır; analiz-sentez-değerlendirme üçlemesi mimarlığın somutgerçeklerini ve basit pratiklerini görmezden gelmiştir, mimarlığın bilgisini salt enformasyon olarak algılamışlardır. Heuristik arama bir miktar gerçek tasarlama sürecine yaklaşır, en azından aklımızın daldan dala sıçrama ve belirli aşamalarda kritik kararları verip rahatlama rahatlama eğilimini yakalayabilmiştir, ama yine mimarlık yapmayı salt enformasyon işleme olarak görme ve bir daldan diğerine neden sıçradığımız meselesine hiç girmeme tercihini yapar. Bütün bunların nedeni, mimarlığın duygu ve düşünce hayatının tasarım sürecinin dışına itilmesidir.
Uluoğlu şöyle der: 1. Bilgi ve bilmek arasındaki farkların bilincinde olmalıyız.(bilgi depo bilmek an) 2. Bilmek salt mantık süreçleri sonucu oluşmuyor, bedensel, sezgisel, içgüdüsel ve entellektüel daha bir çok girdi bilmeye katkıda bulunuyor. 3. Bugüne kadar doğal bilimlerin yöntemleriyle açıklamaya çalıştığımız tasarlama süreci ve bilgisi, belki de başka açıklama biçimleriyle kendisine ait bir kuram, değilse de bir sistematizasyon oluşturabilir. Böylesi bir açıklama özel olanı, kişisel deneyimi, farklı zeka girdilerini, genellemelerin yanı sıra gündelik olanı içermek durumundadır. Böyle bir yol izleyerek mimarlığın ve tasarımın kuramını, ontolojik durumunu açıklayabiliriz. ......tasarlama eyleminin yer ve zamana bağımlı olduğunu, bunun yanı sıra da her tasarımcının ayrı özellik ve birikimler segilediğini biliyoruz....der......özel durumlarla baş edebilme becerisinin, her ne kadar o bölgeye bulaşmak istemesek de, deneyimlerden edinilen bilgiler aracılığıyla gelişen sezgi ve yaratıcılık gücünün o kişideki gelişmişlik düzeyiyle paralel olduğu da açık. Ve eğer, insanın bu tür kapasiteleri geliştirilmemişse, ne tür bilgi depolarsanız depolayın iyi sonuç alınamayacağını da biliyoruz ve görüyoruz.
İntuituon/ The Inside Story/R. Davis- Floyd ve P.S. Arvidson
Marcie Boucouvalas.......sezgi calısmaları<.... intuituon kitabına bak
McCosh-1882- iki tür bilgi 1 gözlem ve deneyime dayalı bilgi 2 düşünceler, ilkeler, gerçekler, gibi aklın kendi iç aydınlığı ile algılanabilecek bilgi.
-Önsözde:R. Davis- Floyd ve P.S. Arvidson Doğrudan deneyim, şeylerin olduğu gibi yaşanması/algılanması tanımını yapıyorlar ve “filler yapıyor, sinekler yapıyor, kuşlar yapıyor, arılar yapıyor, neden insanlar yapamasın?” diyorlar. Bergsonun doğrudan dolaysız deneyimi gibi..
-Charles Loughlin sezgiyi nörolojik açıdan inceleyerek, bir nevi bilinçaltı enformasyon işleme mekanizması olarak tanımlıyor. Bu tanımlar önceleri Freud(1900-Rüyalar ve yorumlarında ) ve biliş bilimcilerinden Selfridge(1959) ve sonra Neisser(1967) tarafından yapılmış.
Ama adı sezgi olmamış.(bergson sezgiyi tüm bunlardan farklı tanımlar içgüdü diil) Freud aklı iki ayrı organizasyonun bir araya gelmesinde oluştuğunu savunur: Birincil ve ikincil düşünce süreçleri. Birincil süreçler bilinç dışında yer alır ve bunlara serbest çağrışım ile ulaşılabilir. İkincil süreçler ise rasyonel muhakemeyi ve amaca yönelik düşünceyi içerir. Sezgisel- rasyonel, mantık dışı-mantıklı, otistik-realist ikilemleri, psikologları, düşüncenin iki türü olduğu yolunda sorgulamalara götürmüştür. Freud’a göre, birincil süreçler zengin bir kaos yaratırken, ikincil süreçler kuru bir mantık üretir;Freud’un, düşünceyi salt mantıki bir silsile olmanın ötesine götürmek suretiyle, bugün bile açıklamakta zorluk çektiğimiz kimi olguları (sezgi,düşüncede bir yerden başka bir yere sıçrama, düşüncenin aniden bloklanması, vb gibi) açıklama çabası önemlidir. Ama bergson boyle özneyi yine kapalı devre gorme olarak soyler...( Freud, S., 1900, The İnterpretation of Dreams. , A.A.Brill,ed, 1938, The Basic Writtings of Sigmund Freud, New York, Modern Lib. Bak bakalım.
Neisser, bu ikili organizasyonun paralel ve ardışık işlemleri hatırlattığına değinir, paralel yerine Selfridge salınım yada sarkaç(pandomonium) terimini kullanır. Neisser ise çoklu işlem kavramını geliştirmiştir. Selfridge, O.,G., 1959, “Pandemonium: a paradigm for learning” The Mechanization of Thought Process London: H.M. Stationary Office. Neisser, U., 1967, Cognitive Psychology Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice- Hall.
Sheridan, J., ile Pineault, A. In bak toprak-Kutsal hikayeler adını taşıyan yazısı. Ellenmemiş arazinin vahşeti ile içimizdeki vahşiden beslenen sezgi arasında kuvvetli bağlar kurarlar ve giderek azalan eldeğmemişlik ile sezginin kullanımdan uzaklaştırılması ve az değer verilmesi arasında doğrudan bir ilişki kurarlar; sezginin gelişebilmesinin ancak doğal ortamlarda olabileceğinden söz ederler. (pineault kendisi kızılderili)
(Uluoğlu,B.,2001, Mimarlığın ve Mimarın Olası Bilgi Alanları Üzerine)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder